(Bu yazı 9 Kasım 2014 tarihinde yayımlanmıştır)
Herkese merhaba! Ultra trail koşuları ile ilgili ilk (ve son) yazımız Emre Tok ile birlikte 2010 yılında katıldığımız UTMB yarışlarından birisi olan CCC (Courmayeur-Champex-Chamonix) idi. Ondan sonra yoğunluktan (itiraf edelim biraz da yazmaya çok yatkın olmadığımızdan) dolayı koşularımız ile ilgili yazı yaz(a)madık. Bazılarına birden fazla kez katıldığımız Ultra Trail Mont Blanc, Lavaredo Ultra Trail, Eco Trail, Festa Trail Pic Saint-Loup, Royal Ultra Sky, Trofeo Kima, her biri gerçekten kendi hikayesini hak eden koşular.
Umarız kısa da olsa bunlar ile ilgili (özellikle Trofeo Kima) paylaşım şansımız olacak (merak ettiğiniz konular varsa bizimle iletişime geçebilirsiniz). Öncesinde, henüz üzerinden fazla zaman geçmemişken, bu sene Eylül ayında katıldığımız Tor des Géants ile başlamak istiyoruz. Sanıyoruz Devrim Celal ile birlikte ülkemizden ilk katılım oldu ve çevremizde ultra trail koşularına ilgi duyan insanların merak ettiği bir konu. İyi okumalar!
Tor des Géants (Devlerin turu, kısaltması TdG), İtalya’nın kuzey batısında yer alan Aosta vadisinde (İtalyan Alpleri) geçen tek etaplı bir ultra trail koşusu. Toplam 336 km (200 mil) uzunluğunda ve 24.000 metreden fazla tırmanış içeriyor. Mont Blanc’ın eteklerinde yer alan Courmayeur’den başlayan rota saatin tersi yönünde vadinin etrafını dolaşıyor ve büyük oranda vadinin güney kısmında Alta Via 1 ve kuzey kısmında da Alta Via 2 trekking parkurlarını takip ediyor. Adını bölgenin dört önemli zirvesi olan Mont Blanc (Monte Bianco), Gran Paradiso, Monte Rosa ve Monte Cervino’nun (diğer adıyla Matterhorn) yakınından geçmesinden almış. Rotanın yaklaşık 30 km haricinde hemen hemen tamamında 1500 metre irtifanın üzerinde koşuyorsunuz ve en yükseği 3300 metre olan ve genelde 2700 metrenin üzerinde yer alan dağ geçitlerinden geçiliyor (sayısı 17’den fazla; bkz. yükseklik profili). Zaman limiti 150 saat. Karşılaştırma yapmamız gerekirse en çok bilinen ultra traillerden birisi olan Ultra Trail Mont Blanc (UTMB)’in mesafe olarak 2, tırmanış olarak ise 2.5 katı (UTMB’de en yüksek 2500 metrelik geçitler var). Teknik etaplarını da dikkate aldığımızda dünyanın en zorlu koşularından birisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz (bkz. Redbull - The world’s toughest ultra runs).
TdG ilk defa 2010 yılında düzenlenmiş. O zamana kadar sanırız böyle bir yarışma hayal olarak nitelendiriliyordu, nitekim organizatörlerde aslında az sayıda sporcunun tamamlayabileceğini düşünüyorlarmış. Ama beklenenin aksine 179 kişi finish çizgisini geçmiş. Bunu temel olarak katılımcıların motivasyonuna bağlıyorlar. Bu sene 7-14 Eylül tarihleri arasında düzenlenen beşinci TdG’da 60 ülkeden 739 kişi start aldı ve 444’ü yarışı tamamladı (bitirme oranı %60, 400 erkek ve 44 kadın). Erkeklerde birinci sporcu Franco Colle’un bitirme süresi yaklaşık 72, kadınlarda Emilie Lecomte’un ise 86 saat (sonuçlar için bkz: http://www.100x100trail.com/en/content/classifica-tor-des-geants-2014)
Geçtiğimiz senelere baktığımızda sürenin 70 - 80 (kadınlarda 85 - 91) saat arasında değiştiğini görebiliyoruz. 100 saat civarında bitirirseniz genel klasmanda ilk 50’de (hedefimiz), 120 saat civarına ise ilk 125’de yer alıyorsunuz (gerçekleşen). Bu süreler kadınlarda ilk 3 ve 10’a karşılık geliyor.
Yarış her yıl Eylül başında düzenleniyor ve kayıtlar Şubat ayında başlıyor. (Eğer 2015 yılında bir değişiklik olmaz ise) UTMB ve diğer bazı yarışlardan farklı olarak herhangi bir kura söz konusu değil. Web sitesinde kayıtlar açıldıktan sonra hemen kayıt olmanız gerekiyor. Bu sene limit 660 kişi idi ve çok kısa bir sürede (10-15 dakika içerisinde) doldu. Nasıl 739 kişi start aldı diye merak ediyor olabilirsiniz. Bu davetli sporcular ve şimdiye kadar düzenlenmiş olan tüm TdG’lara katılmış senatör olarak adlandırılan kişilerden kaynaklanıyor (isterlerse otomatik olarak kaydolabiliyorlar). Her ülke için 2 kişilik kontenjan ve İtalyan katılımcılar için de %40’lık bir kota var, dolayısıyla kayıt listesinde ilk 660’da olmasanız bile katılma şansınız olabilir (teorik olarak bir bekleme listesi de var, ama pek kullanılmıyor olabilir).
Kesin liste belli olduktan sonra 450 Euro olan katılım ücretini ödüyor ve kaydınızı tamamlıyorsunuz. Eğer sizin de bizim gibi sponsorunuz yoksa biraz yüksek bir mebla, ama diğer yarışlar ile karşılaştırınca ve uzunluğunu da dikkate alınca normal karşılanabilir. Kayıt ücretine yarış paketi (göğüs numarası ve çip), (uzun kollu) t-shirt, yarış öncesine makarna partisi ve sonrasında yemek, başta 6 ana istasyon (life base; Courmayeur’u sayarsak 7) olmak üzere 40’ın üstünde istasyonda sağlanan destek ve yarışı bitirenler için de finisher ceketi dahil. Daha detaylı bilgi için bkz: http://www.tordesgeants.it/en/content/inscriptions.
talya’da yer almakla birlikte, Courmayeur’e uçak ile en kolay ulaşım Cenevre (İsviçre) üzerinden. Cenevre havalanından Courmayeur’e servisler var (önce Chamonix’ye oradan da Mont Blanc tüneli ile İtalya tarafına geçiliyor). İtalya’da en yakın şehirler Torino, Cenova ve Milan. Aosta vadisinin ortasında yer alan Aosta kasabasından Courmayeur’e otobüsler var. Bu kasabaya da araç kiralayarak veya tren ve otobüs ile ulaşabilirsiniz. Biz Serkan zaten Mian’ın kuzeyinde yaşadığı için yine TdG’ye katılacak olan arkadaşımız Ouns ile birlikte araba ile gittik.
Kaldığımız Hotel Courmayeur'den Mont Blanc manzarası.
Konaklama için seçenekler Mont Blanc’ın Fransa tarafına göre daha kısıtlı. Otel seçeneklerine booking.com veya benzeri sitelerden bakabilirsiniz. Gecelik konaklama iki kişilik odalarda yaklaşık 80-100 Euro arasında. Biz biraz geç rezervasyon yaptık ama kaldığımız Hotel Courmayeur oldukça güzeldi. Yarış merkezi Courmayeur kasabasının doğu tarafında kalıyor (UTMB’de de istasyon olarak kullanılan spor merkezi), dolayısıyla kasabanın merkezi yerine oraya yakın yerlerde de kalmak da mümkün. Eğer arabanız varsa, kasabanın kuzeyinde yer alan kamp yerleri de bir seçenek olabilir. Sanıyoruz hostel benzeri birkaç yer de varmış ama bunlara Internet üzerinden ulaşmak zor.
TdG pazar günü başlıyor. Biz cuma günü öğleden sonra Courmayeur’deydik. Normalde bir gün öncesinden (yani cumartesi günü) gelmeniz yeterli ama hem ortamı görmek hem de rahat bir şekilde hazırlıklarınızı tamamlamak için bir iki gün önce gelmekte fayda var. Otelden çıkışımızı yarış sabahı yaptık. Yarış sonrasında yarış merkezinde sporcular için ayrılmış olan dinlenme alanına (ki bir gece orada uyuduk) ve Serkan’ın arabasına güvenerek, dönüş için bir ayarlama yapmadık. Ama yarış sonrasında oda bulmak problem olmadı. Otellere koşu bitiminde geri almak üzere valizlerinizi bırakabiliyorsunuz.
Göğüs numaranızı içeren yarış paketini ve bir ana istasyondan diğerine organizasyon tarafından taşınan TdG logolu sarı çantanızı (duffel bag) yarıştan önceki gün (öğleden sonra, makarna partisine kadar) veya yarış sabahı teslim alabiliyorsunuz. Öncesinde (dikkat!) ayakkabılar ve çanta dahil olmak üzere tüm zorunlu malzemeler kontrol ediliyor.
Biz cumartesi günü dağıtım başlangıcı olarak duyurulan saat 14:00’den biraz sonra yarış merkezindeydik. İtalyan işi olarak geç başladı ve oldukça kalabalık idi. Görece önlerde olmamıza rağmen uzun bir süre kuyrukta beklememiz gerekti (oturacak yerler az). Bu büyük oranda ilk adım olan malzeme kontrolünün çok az kişi tarafından yapılmasından kaynaklanıyordu. Beklerken biz de Kapadokya Ultra Trail ve İznik Ultra broşürlerinden dağıttık. Sonrasında çok kısa sürede işlemler tamamlanıyor ve zaman kontrolü için bir bileklik takılıyor. Eğer sistemi değiştirmeyeceklerse, daha geç bir saatte, örneğin 18:00 gibi veya makarna partisinden önce, gitmek daha iyi bir seçenek olabilir.
Yukarıda bahsettiğimiz gibi ana istasyonlar arasında taşınan ve içerisine ihtiyacınız olabilecek ama sırtınızda taşımak istemediğiniz malzemeleri koyduğunuz sarı çantalar da üzerine numaranızı yapıştırdıktan sonra yine aynı zamanlarda teslim edilebiliyor. Başka çanta kabul edilmiyor. TdG’ye ilk defa katıldığınızda, muhtemelen yarış sabahı teslim edeceksiniz (biz öyle yaptık) ama eğer tüm hazırlıklarınız tamam ise önceki gün makarna partisinden önce teslim etmek daha kolay olacaktır (böylece yarış sabahı yarış merkezine inip geri çıkmanız gerekmez). Bu çantalar oldukça büyük. Yiyecek dahil fazla yedek malzememiz olmadığı için bizimkiler biraz boştu ama insanlar genelde tam olarak dolduruyorlar.
Yarış paketinin dağıtımında henüz kuyruk oluşmamışken.
Ana istasyonlar arasında organizasyon tarafından taşınan ve yedek eşyalarınızı koyduğunuz sarı çanta.
Yarıştan önceki akşam bir makarna partisi ve öncesinde teknik toplantı düzenleniyor (yine yarış merkezinde). Teknik toplantıda açıkçası parkurun bir iki noktasındaki kritik olmayan koşullar haricinde pek bir teknik bilgi verilmedi. Bunda hava durumunun yarış öncesinde çok kötü olmamasının payı olabilir. Eğer parkurda herhangi bir değişiklik veya yarış süresince kötü hava koşulları beklenmiyor ise ve yarış paketinizi daha önceden teslim aldıysanız teknik toplantıya katılmanız çok gerekli olmayabilir (Ouns ve Devrim katılmadılar örneğin). Yine de hemen hemen tüm katılımcıları bir arada görmek için güzel bir şans.
Makarna partisi için fazla bir beklentiniz olmasın, aperatif, makarna ve tatlıdan oluşuyor. Biz de aperatiften sonra dinlenmek için otele döndük ve makarna yerine yol üzerinde aldığımız pizzaları yedik (en ideal adres Pizzaria du Tunnel!).
Evet.
Bu temel olarak elbette rotanın uzunluğundan ve teknik özelliklerinden kaynaklanıyor. Birinci bitiren sporcular için üç, bir çok katılımcı için dört - altı günlük bir efor gerektiriyor. Kişiden kişiye değişiklik göstermekle birlikte bu süre içerisinde toplamda 8-12 saat uyuyorsunuz. Mesafe arttıkça, yorgunluk ve dinlenme de hesaba katıldığında genel performans buna bağlı olarak düşüyor (örneğin, 2013 yılı birincisi Iker Karrera 168 km.’lik UTMB’yi 21 saatin altında koşmakta ama TdG süresi 70 saat).
Teknik açıdan bakacak olursak, şimdiye kadar koştuğumuz ultra trailler arasında Trofeo Kima haricinde teknik etapların (özellikle Donnas’a kadar olan kısımda) en fazla olduğu parkur olduğunu söyleyebiliriz. Kayalık ve dik inişler (örneğin Passo Alto ve Col Fenetre), uzun ve yüksek çıkışlar (Col Loson ve Donnas sonrası etap) var. Genelde 1500 metre üzerinde ve dağ ortamında olduğunuz için kar dahil her türlü hava koşu ile karşılaşmak olası (bkz. 2013 yılı).
Ağustos ayında keşif etkinliğimizde Passo Alto'da kar yağıyordu.
Bu sene çarşamba günü ögleden sonra (yoğun yağmur) ve perşembe gecesi (şiddetli rüzgar) haricinde biz koşarken hava koşulları kötü değildi. Sertan’ın yarışın ilk yarısında yaşadığı mide problemi, Serkan’ın yarışın ikinci kısmında ayak baş parmağıdaki taşa vurmaktan kaynaklanan şişme ve kan toplaması ve her ikimizin de ayak tabanlarındaki su toplamaları haricinde bir problem yaşamadık. Önceki yarışlardan gelen deneyim ve asıl önemlisi motivasyonumuz yeterli seviyede olduğu için aşırı zorlandığımızı söyleyemeyiz. Bunda Ağustos ayında keşif amaçlı olarak rotanın Courmayeur - Donnas arasındaki ilk kısmını geçmemizin de payı var. Her ne kadar Donnas’dan sonraki kısım bir soru işareti olarak kalmış olsa da, en azından ilk 150 km.’lik bölümde neyle karşılaşacağımızı ve genel olarak nasıl gitmemiz gerektiğini biliyorduk.
Tor des Geants’a katılmak için herhangi bir yarış ön koşulu bulunmuyor (başka koşulara katılıp puan toplamak zorunda değilsiniz). Bununla birlikte 2 - 3 adet tercihen dağ koşullarında 100 km. üzeri ultra trail koşusu deneyimi olmadan katılmanızı pek önermiyoruz. Ülkemizde İznik Ultra, İstiklal Yolu Ultra, Frig Vadileri Ultramaratonu ve Kapadokya Ultra Trail gibi çok güzel ultra trail koşularımız var, ama henüz iniş ve çıkış görece az ve yüksek dağlarda geçmiyorlar. Bu eksikliği dağ ve dağlık bölgelerimizde sırt çantanızla trekking ile karışık antrenman koşusu yaparak (özellikle uzun çıkışlar ve inişler) veya yurt dışındaki UTMB vb. yarışmalara katılarak kapatabilirsiniz. Diğer bir önemli konu da zihinsel açıdan hazır olmak. TdG “denemek” için girilecek bir koşudan ziyade “bitirmek” için girilecek bir koşu. Yarışın özellikle ikinci kısmında fiziksel olduğu kadar zihinsel dayanıklılık da gerekiyor. Eğer kendinizi hazır hissetmiyorsanız, acele etmeyin.
Tor des Geants zorunlu malzeme listesi şöyle:
Koşu ayakkabısı (pist kullanımına yönelik hafif ve koruması az ayakkabılar kabul edilmiyor)
Sırt veya bel çantası
Kimlik belgesi
Su matarası veya torbası
Yiyecek
Yedek pilleri ile birlikte iki kafa lambası
Acil durum battaniyesi
Düdük
Kendinden yapışkanlı esnek bandaj
Goretex veya benzeri malzemeden yapılmış yüksek irtifada kötü hava koşullarına dayanıklı kapşonlu yağmurluk
Koşu pantalonu veya uzun tayt (en az diz altı)
Yağmurluk alt
Uzun kollu içlik
Şapka veya bandana
Eldiven ve su geçirmez eldiven kılıfı (ucuz bulaşık eldiveni oluyor)
Cep telefonu
Altimetre
Sıcak tutacak giysi
Bu malzemeleri koşu boyunca her zaman yanınızda bulundurmanız gerekiyor. Benzer diğer yarışlarda da uygulama aynı. Ultra trail koşulara yeni başlayanların yaptığı genel bir hata malesef bu malzemelerin gerekliliğini sorgulamak (zamanında bizim de yaptığımız gibi, ilk CCC’den sonra fikrimiz değişti). Zorunlu malzemeler koşulların iyi olduğunda değil kötü olduğu duruma göre belirleniyor ve acil durum battaniyesi dahil hepsini kullanıyorsunuz, lütfen ciddiye alın.
Listede gözünüze çarpabilecek ve genelde diğer yarışlarda olmayan bir madde altimetre. Biz çok fazla kullanmadık ama özellikle gece ve sisli etaplarda ne kadar tırmanmanız veya inmeniz gerektiğini görebilmeniz açısından faydalı. Şehir ortamına göre dağda mesafe kavramı biraz farklı. 5 km şehirde kolaylıkla yarım saat içerisinde koşabileceğiniz bir mesafe iken dağda bazen iki saati bulabiliyor. Eğer rotadan daha önce geçmediyseniz altimetre veye varsa GPS (altimetre yerine o da kabul ediliyor; pilini ana istasyonlarda şarj edebilirsiniz) nerede olduğunuzu tahmin etmenize olanak sağlayacaktır.
Uzun içlik yerine t-shirt + kolluk, koşu pantalonu veya uzun tayt yerine de diz üstü tayt + uzun kompresyon çorabı ikililerini kullanabilirsiniz. Biz öyle yaptık. Kompresyon çorabını özellikle kramp girmesini önlediği ve yorgunluğu azalttığı için öneriyoruz. Taytlarımız da kompresyon taytı idi (her ikisi de Decathlon’dan, fiyat performans olarak oldukça iyiler). Kafa lambalarınızın en az 80 lümen olmasında fayda var. Daha azı pek yeterli aydınlanma sağlamıyor. Biz yine Decathlon’dan Geonaute ONnight 210 modeli ile koştuk (açısı ayarlanabiliyor ve 3 adet AAA pil ile çalışıyor). Pilleri her gün değiştirmenizi öneriyoruz. Sarı çantanızda yedek pil bulunmalı, ama yarışın ikinci kısmındaki ana istasyonlarda genelde yedek pil var, sorunca veriyorlar.
Bu zorunlu malzemeler haricinde koşarken yanınızda bulundurmanızı önerdiğimiz iki temel şey var: (i) baton ve (ii) Spenco 2nd Skin veya benzeri su toplamasında kullanılabilecek padler (mucizevi bir ürün!). Su toplamasından dolayı yarış sonunda ayaklarımız aşağıdaki haldeydiler, eğer 2nd Skin olmasa sanırım oldukça zorlanabilirdik. Ouns’un bize aktardığı kadarıyla, daha önceki TdG’de sağlık ekipleri bu malzemeden veriyormuş, ama bu sene sadece sizde varsa (veya diğer koşuculardan ödünç alabilirseniz) kullanıyorlardı. Diğer türlü su toplamış yeri temizliyor ve normal pansuman yapıyorlar. Her ne kadar batonsuz koşan sporcular olsa da TdG gerçekten batonların faydasını görebileceğiniz bir koşu. Çıkışlarda ve özellikle çamurlu inişlerde çok işe yarıyorlar. Biz katlanmayan türden ama hafif alüminyum yürüyüş batonları kullandık. Daha pahalı olan çadır direklerine benzer şekilde katlanabilir batonlar da güzel bir seçenek olabilir. Yanınızda bir çakı bulunması da iyi olur.
Koşu sonunda ayakların durumu.
Ve ayakkabıların!
Sarı çantanıza yedek malzemelerinizi koyuyorsunuz. Mutlaka olmasını önerdiğimiz malzemeler şunlar:
Yedek koşu ayakkabısı
2nd skin
2-3 çift çorap
Yedek giysi
Yedek pil (her gün için bir set düşünebilirsiniz)
Şarj cihazı
Temizlik malzemeleri (ve duş almayı planlıyorsanız ufak bir havlu ve belki terlik)
Biz ayakkabı dahil bunların hepsini kullandık (açılan uçlarını yapıştırdığı için ayakkabısı Sertan’ın ilk inişten sonra ayağına vurdu; Serkan duş aldı, Sertan almadı - kirli çocuk!). Yanımızda az bir miktar yiyecek (kek, cereal bar, jel ve biraz fıstık) ve normal ve toz içecek (ayran, meyve suyu ve Fanta) de vardı, ama içecekler haricinde pek kullanmadık. Eğer özel bir ihtiyacınız yoksa, ana istasyonlardaki sıcak ve soğuk yiyecekler yeterli ve güzel. Bazılarında (örneğin, Ollomont) seçenekler de fazla.
Tor des Geants’da üç farklı tür istasyon var. Yaşam merkezi (life base) olarak da adlandırılan ana istasyonlar, daha çok kasaba ve dağ evlerinde yer alan ara istasyonlar ve geçit veya bivak yeri benzeri zor erişilebilir yerlerde bulunan kontrol noktaları. Ana istasyonlar 7 adet: Courmayeur (başlangıç ve bitiş), Valgrisenche, Cogne, Donnas, Gressoney St. Jean, Valtournenche ve Ollomont. Gressoney - Valtournenche etabı dışında ana istasyonlar arasındaki mesafeler yaklaşık 50 km. Aosta vadisinin büyük kasabaları ve araç ile ulaşım şansı var.
Ana istasyonlarda sıcak yemek, sağlık ekibi, duş ve masaj olanakları ve uyuma alanları var (genelde spor veya çok amaçlı salonlarda; rahat dinlenme için karanlık bir ortam yaratmaya çalışıyorlar). Zaman limitine kadar istediğiniz kadar dinlenebiliyorsunuz. Her ne kadar Serkan tersi bir deneyim yaşamış olsa da, normalde uyanmak istediğiniz saati görevlilere söyleyip sizi o saatte uyandırmalarını isteyebiliyorsunuz. Bu ara istasyonlar için de geçerli. Sarı çantalar organizasyon tarafından ana istasyonlar arasında taşınıyor; ana istasyona girdiğinizde teslim alıyor, çıkarken de geri veriyorsunuz. Yemekler çeşitli (çorba, makarna, pilav, polenta, salam ve tavuk, meyve) ve güzel (Ollomont’da menüden seçiyorsunuz ve masanıza getiriyorlar!) Biz Valgrisenche’de uzun süre kalmadan birşeyler atıştırıp devam ettik. Cogne’de Sertan mide rahatsızlığından dolayı yaklaşık 3.5 saat uydu, Serkan devam etti. Donnas’da Serkan 1 saat uyudu, geriden gelen Sertan devam etti. Gressoney’de Serkan Sertan'ı beklerken 2 saat uyudu, Sertan devam etti ve onunla buluştu (öncesinde Niel’de biraz uyumuştu). Sonraki ana istasyonlar olan Valtournenche ve Ollomont’da ise yemek ve ayaklara bakım haricinde uzun süre durmadan devam ettik.
Col Fenetre.
Ara istasyonlar ana istasyonlara göre daha ufaklar ve yiyecek seçenekleri sınırlı. En fazla iki saat uyumanıza izin veriliyor. Araçla ulaşılabilen başlıca ara istasyonlar La Thuile (17. km), Planaval (43. km), Rhemes Notre Dame (64.5. km), Eaux Rousse (79. km), Chardonney (129.8. km), Pontboset (139. km), Perloz (153. km), Rif. Coda (165.7. km), Niel (186.7. km), St. Jacques (222.5), Oyace (271. km) ve St. Rhemy (303. km). Bunların yanı sıra Deffeyes (26.7. km, Passo Alto’dan önce), Chalet Epee (56.9. km, Col Fenetre’den önce), Rif. Sella (96.1. km, Col Loson’dan sonra), Rif. Sogno (116.7. km, Donnas’a doğru uzun inişten önceki son çıkıştan önce), Lago Vagno (172.2. km), Lago Chiaro (177. km), Loo (193.7. km), Rif. Barmasse (240. km), Rif. Cuney (256.7. km), Rif. Frassati (313.2. km, son çıkış olan Col Malatra’dan önce), Rif. Bonatti (320.6. km, burada UTMB rotası ile birleşiyor) ve Rif. Bertone (328.2. km, artık koşunun sonundasınız!) diğer önemli istasyonlar. Bunlar ya dağ evleri ya da kurulu çadırlar. Kasabalarda yer alan ara noktalara göre bazılarında olanaklar daha kısıtlı, bir kısmı ise örneğin sakin bir ortamda dinlenmek için daha iyi seçenek sunuyorlar. Biz Rif. Barmasse (Valtournenche’dan sonra), Rif. Cuney (gözlerimiz kapanıyordu) ve Rif. Frassati’de yaklaşık 1.5-2’şer saat uyuduk (sonuncusu pek gerekli değildi ama hava rüzgarlı olduğu için gün doğumunu beklemek istedik).
Ana ve ara istasyonların dışında kalan kontrol noktalarının bir kısmında atıştıracak birşeyler olmakla birlikte genel olarak sadece su (ve bir kısmında sıcak sıvı) var. Kontrol noktalarında en fazla yarım saat uyuyabiliyorsunuz (uyku tulumu veya kutularda). Tüm listeye ve zaman limitlerine http://www.tordesgeants.it/sites/default/files/uploads/barriere_orarie_7.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.
Açıkçası biz de koşu öncesinde uyku konusunda tam emin değildik. Genelde önerilen en az yaklaşık olarak 1.5 saate karşılık gelen bir uyku döngüsü (sleep cycle) uyumak. Biz de Serkan ile ayrı olduğumuz zaman haricinde buna uymaya çalıştık. Yukarıda bahsettiğimiz gibi toplam uyku süremiz sanırım 8-10 saat civarındadır. Bir süre sonra vücut alışıyor, düzenli beslenme ile devam edebiliyorsunuz. Daha sık ve uzun uyuyanlar da var, ama belirli bir sürenin altında bitiren insanlar bizimle benzer süre uyumuşlardır diye tahmin ediyoruz.
Tor des Geants rotası eğer ana istasyonları dikkate alırsak yedi parçadan oluşuyor. Ultra trail koşularında (veya genel olarak uzun koşularda) sıklıkla kullanılan yöntemlerden birisi sonraki hedefe odaklanmak ve ona ulaşmaya çalışmaktır. TdG katılımcılarının bir kısmı ana istasyonları ara hedefler olarak kabul edip, planlamalarını arka arkaya yedi koşu şeklinde yapıyorlar. Biz Ağustos ayındaki keşif etkinliğimizde Donnas’a kadar olan bölümü geçmiş olduğumuz için, aklımızdaki koşu planı Donnas öncesi ve sonrası olmak üzere iki bölümdü. Donnas üçüncü ana istasyon, 148.7. km’de yer alıyor ve başlangıçtan itibaren 11485 m. tırmanmış oluyorsunuz.
Normalde yarışlardan önce ciddi bir zaman planlaması yapmıyoruz, ama hedefimiz yaklaşık olarak 100 saat idi. Önceki sene bu civarda bitirmiş olan sporcuların istasyonlardan geçiş saatlerine bakarak kabaca hangi zaman aralıklarında nerede olabileceğimizi belirledik. Siz de benzer bir strateji izleyebilirsiniz. Buna uyabilmeniz koşuya başladıktan sonra gelişen koşullara çok bağlı, yine de aklınızda bir taslak olması iyi oluyor. Dikkatinizi çekebilecek bir nokta UTMB ve benzeri daha kısa yarışlardan farklı olarak görece benzer zamanlarda (benzer derken arada birkaç saat olmasını kastediyoruz) koşuyu tamamlayan insanların istasyon geçiş sürelerinde zaman zaman ciddi farklılıklar olabilmesi (dinlenme vb. sebeplerden). Amacımız mümkünse Donnas’a kadar uyumadan gitmek (Serkan için öyle oldu), sonrasında ise duruma göre karar vermekti.
7 Eylül Pazar günü önce sarı çantalarımızı yarış merkezine bıraktık (Devrim ve Ouns’da çantalarını bize verdiler) ve Serkan’ın arabasını da oraya park ettik (park yeri bulmak biraz problemli oluyor). Tor des Geants Courmayeur şehir merkezinden sabah saat 10:00’da başlıyor (CCC ile aynı yer). Eğer önlerde yer almak istiyorsanız biraz erken gitmenizde fayda olabilir ama biz gittiğimizde de çok kalabalık değildi. Burada Devrim ile buluşup birbirimize bol şans diledik. Önce sembolik olarak Lnd Famiglie Italiane ve I MaratonAbili’den tekerlekli sandalyeli arkadaşlar, onların ardından da geri sayımla birlikte bizler koşuya başladık. Hava güzeldi.
Önce Lnd Famiglie Italiane ve I MaratonAbili'den tekerlekli sandalyeli sporcular sembolik olarak start aldılar. Fotoğraf: TdG web sitesi.
Yarış başlamadan önce Devrim Celal ve biz.
Not: Katıldığımız yarışmalarda fotoğraf çekmiyoruz. Yazının bundan sonraki bölümünde yer alan fotoğraflar büyük oranda Ağustos ayında gerçekleştirdiğimiz keşif etkinliğinden (dolayısıyla Donnas sonrası yok) veya Tor des Geants web sitesinden.
Start sonrası kısa bir süre Courmayeur içerisinde koşuluyor ve daha sonra karayolunu geçip kasabanın batı yakasına ulaşıyor, asfalttan devam edip orman içerisinden Col d’Arp’a doğru tırmanışa başlıyorsunuz. Col d’Arp 2571 m. yüksekliğinde ve UTMB’de Courmayeur’e inilen vadinin güneyindeki vadide yer alıyor (8.1. km). Tırmanışın ilk kısmı tamamen orman içerisinde ve biraz dik, burada önünüzdeki insanları geçme şansınız pek yok. O yüzden başta biraz hızlı başlayıp orman başlangıcından önce ön grupta olmakta fayda var. Orman içi patikadan çıktıktan sonra bir süre yine orman içerisinde devam eden toprak araç yolunu takip ediyor ve vadinin içerisinden geçide doğru yükseliyorsunuz. Bu kısımda artık etrafta ağaç kalmıyor. Koşunun henüz başlangıcı olduğu için hızlı ilerleniyor (en azından biz öyle yaptık). Tırmanışın son kısmı yine biraz dik. Geçit ise oldukça kalabalık! Bir sürü insan sizi karşılıyor.
Col d'Arp. Fotoğraf: TdG web sitesi.
Passo Alto tırmanışında geçilen şelale.
Col d’Arp’dan güneydoğu yönünde Youlaz vadisini takip ederek La Thuile kasabasına doğru inişe geçiyorsunuz (yaklaşık 9 km). Kolayca koşulan bir etap. Malesef burada Sertan’ın ayakkabıları vurmaya başladı (Trofeo Kima’da uçları açılmıştı ve yapıştırınca ufalmışlar). Mayen di Youlaz’da ufak bir istasyon var. Arp’da yayla evlerinin yanında geçip bir süre U’lar çizerek asfaltta koşuyor ve sonra yeniden patikaya girip La Thuile’e ulaşıyorsunuz (17. km). Biz La Thuile’de çok kısa bir şeyler içip devam ettik (2 saat 35 dakikada ilk 50’ler içerisinde gelmişiz, tempomuz yüksekti).
La Thuile’den sonra bir süre yoldan devam edip daha sonra patikayı takip ederek La Joux’ya geliniyor. Burası düz bir etap, La Joux’dan sonra ise 2857 m. yüksekliğindeki Passo Alto’ya tırmanış başlıyor. Tırmanışın ilk etabı orman içerisinde ve şelalelerden geçiliyor. Lago del Ghiacciaio’dan geçip Rifugio Deffeyes dağ evine geliyorsunuz (26.7. km, 2500 m. irtifa). Gölü dağ evine doğru yükselirken görebilirsiniz. Bu kısımlar biraz dik ama manzara güzel. Biz Ağustos ayındaki keşif etkinliğimizde burada oturup birşeyler atıştırmıştık, koşuda ise durmadan devam ettik.
Rifugio Deffeyes’den sonraki ilk kısımlar görece düz, Passo Alto’ya doğru dikleşiyor ve zemin taşlık. Eğer yükseğe alışık değilseniz etkilerini burada hissetmeye başlayabilirsiniz. Passo Alto inişi yine benzer şekilde kayalık ve taşlık ve dikçe. Daha sonra kuzeydoğu yönünde vadiyi takip ederek patikaya bağlanıyor ve 2022 m. irtifadaki Promoud’a kadar iniliyor (bitkilere dikkat etmekte fayda var). Burası çiftlik benzeri bir yer ve ara istasyon var (33.2. km).
Promoud’dan sonra temel olarak inmiş olduğunuz irtifaya yeniden geri çıkıyorsunuz. Col Crosatie 2838 m. yüksekliğinde ve 3 km’den daha kısa bir etap, dolayısıyla dik. Son kısımlarında merdiven şeklinde kayalık yerlerden geçiliyor. Keşif etkinliğimizde buradan gece geçmiştik ve çıkış biraz uzun gelmişti, ama koşuda daha rahat oldu.
Rifugio Deffeyes'e gelirken. Fotoğraf: TdG web sitesi.
Keşif etkinliğinde Bénévy'deki yıkık yayla evlerinden birisinde bivakladık.
Col Crosatie ilk ana istasyon olan Valgrisenche’den önceki son tırmanış. Sonrasında önce güney yönünde 2338 m. irtifadaki Lac du Fond’a iniliyor (37.6. km). Keşif etkinliğinde karanlıkta indiğimiz için gölden geçtiğimizi fark etmemiştik, halbuki büyükçe bir göl var. İnişte aynı zamanda geçen sene burada hayatını kaybeden çinli koşucu Yang Yuan anısına dikilmiş bir anıt var (yağmurdan dolayı kaygan zeminde düşüp kafasını kayaya vurmuş). Dört yüzünde dört farklı dilde onun yazdığı bir mektubu okuyabiliyorsunuz. Biz dahil herkes burada selam verip öyle geçti.
Gölden doğu yönünde vadiyi takip etmeye başlıyorsunuz. Bu etap koşmaya daha uygun. Bénévy’de yıkık yayla evlerinden geçiliyor (keşif etkinliğinde bunlardan birisinde bivaklamıştık) ve bir süre su kenarında devam ettikten sonra orman içi patikaya giriyor. Bu bölüm görece dik bir iniş. Patikanın sonunda ise asfalt yola bağlanıyorsunuz. Yol yokuş aşağı iniyor ve sonra düzleşerek 1554 m. irtifadaki Planaval kasabasına varıyor (43. km). Burada basit bir ara istasyon, hemen öncesinde ise bir çeşme var. Planaval ile Valgrisenche arasındaki mesafe yaklaşık olarak 5.5 km ve aradaki ufak tırmanışlar haricinde düz bir etap. Belirli bir kısmı asfalt ve araç yolu. Arada bir iki köyden geçiyorsunuz. Hızlı bir şekilde koşulabilir.
Valgrisenche’ye yaklaşıncaya kadar karayolu ve akarsu sağ tarafınızda kalıyor, yaklaştığınızda yolun diğer tarafına geçiliyor, ufak bir tırmanıştan sonra kasabaya varılıyor. Ana istasyon kasabanın çıkışında ve öncesinde biraz tırmanış var (48.6. km, 1660 m irtifa).
Valgrisenche ana istasyonu büyükçe bir bina. Yemekhane şeklinde düzenlenmiş kısmından sıcak yemeğinizi alıp iç kısımdaki masalarda yiyebiliyorsunuz. Biz buraya saat 19:15’de vardık (ilk 70 içerisinde) ve içerisi çok kalabalık değildi. Zaman limiti 19 saat. En geç Pazartesi günü saat 05:00’de varmış ve 07:00’da çıkmış olmanız gerekiyor. Burada Sertan yedek ayakkabılarına geçti ama her iki topuğu da su toplamış durumdaydı. Genelde ilk istasyonda uzun süre beklemek ve dinlenmek önerilmiyor (belirli bir saatten sonra oldukça kalabalık oluyor diye tahmin ediyoruz). Biz de yaklaşık yarım saat içerisinde birşeyler atıştırdık ve yola devam ettik. Hava kararmıştı.
Valgrisenche ana istasyonundan çıktıktan sonra bir süre çayırlık bir alanın yanından ilerliyor ve sonrasında orman içi patikadan Chalet Epee’ye doğru tırmanmaya başlıyorsunuz. Arada kısa dik etapları var ama genel olarak kolay bir tırmanış. Sağ tarafınıza bakarsanız aşağıda yer alan baraj gölünü görme şansınız olabilir. Yaklaşık olarak yarı noktada 2100 m. irtifa civarında bir kaç yayla evinden geçiliyor. Burada kısa bir iniş var ve dikkatli olup araç yolundan devam etmemeniz gerekiyor (işaretlere dikkat). Sonrasında etraf açılıyor ve tırmanışa devam ederek Col Fenetre geçidinin yer aldığı vadinin girişinde bulunan Chalet Epee dağ evine ulaşıyorsunuz (57. km, 2366 m irtifa). Koşuda buradan normalde gece geçiliyor ama keşif etkinliğinde gündüz geçmiştik ve güzel bir manzarası var (hatta başka bir trail yarışına denk geldiğimiz için etrafta başka koşucular da vardı). Chalet Epee’deki ara istasyonda vakit kaybetmeden, sıcak birşeyler içip devam ettik. Burada Sertan’ın midesinde daha önce başlamış olan problem biraz arttı ve dağ evinden çıktıktan sonra kustu. Kusmak kötü birşey değil, insanı rahatlatıyor ve daha kolay devam edebiliyorsunuz.
Keşif etkinliğinde Chalet Epee'den geçerken başka bir trail yarışına katılan sporcular vardı.
Chalet Epee’den 2854 m. irtifadaki Col Fenetre geçidine vadinin sol tarafından yükseliyorsunuz. İlk kısımları az eğimli ve rahat. Son kısımlara doğru taşlık ve daha dik etaplardan geçiyorsunuz ve sağa doğru kıvrılarak geçide ulaşıyorsunuz (60. km). Col Fenetre inişi patikadan ama oldukça dik. Özellikle başlangıçta dar patikada vadi içerisinde sürekli zigzaglar çiziyorsunuz. Yaklaşık olarak 2400 - 2500 m. irtifaya indiğinizde rahatlıyor. Vadinin sol tarafına geçiyorsunuz ve sonrasında güney doğu yönünde (sağa doğru) inişe devam edip yukarıdan ışıklarını görebildiğiniz Rhemes Notre Dame kasabasına ulaşıyorsunuz (64.6. km, 1738 m irtifa). Biz buraya saat 23:21’de varmışız. Burada sahra çadırı içerisinde uyunabilecek yerler var. Sertan mide probleminden dolayı bir süre dinlenmek istedi, ama görevliler hatalı bir şekilde en fazla 30 dakika uyuyabileceğini söyleyince (normalde 2 saat), çok fazla üstelemedik (kısa süreli bir dinlenme için ayrılmak anlamlı olmayacaktı) ve vakit kaybetmeden daha düşük tempoda devam etmeye karar verdik.
Col Fenetre.
Col Fenetre inişi oldukça dik.
Rhemes kasabasından çıkınca hemen tırmanış başlıyor. Tırmanışın ilk kısmı orman içerisinde. Yaklaşık 2100 m. irtifada ormandan çıkıyorsunuz ve kısa bir düz etaptan sonra Tor des Geants’ın ikinci en yüksek geçidi olan Col Entrelor’a doğru (70. km, 3002 m irtifa) tırmanış devam ediyor. Bu düz bölümde aslında bir dağ evi var ama sağ tarafınızda kalıyor ve yakınından geçmiyorsunuz. Tırmanışın son kısımları biraz dik ve taşlık. Col Entrelor’dan sonra Eaux Rousse kasabasına kadar 9 km’lik uzun bir iniş var. Sola doğru kıvrılan patika (kuzey doğu yönünde) ilk başta biraz taşlık ama genel olarak dik değil ve koşulabilir nitelikte. Yaklaşık olarak 2700 ve 2500 m. irtifada iki gölün yanından geçiliyor. Bir süre sonra sol tarafınızda koşu yönünde uzanan vadinin tabanındaki kasabaları (yani ışıklarını) görebiliyorsunuz. Patika genişleyerek kuzey yönünde devam ediyor ve yayla evleri ve ahırların olduğu Djouan isimli yaylaya geliyorsunuz (2232 m. irtifa). Burada tekrar orman içi patikaya giriliyor ve güney doğu yönünde inişe devam edip arada birkaç zigzag çizerek Eaux Rousse kasabasına varıyorsunuz (79.1. km, 1654 m irtifa). Biz burada Pazartesi sabahı saat 5:16’da varmışız. Zaman limitine takılmamak için en geç saat 19:30’da buradan çıkmış olmanız gerekiyor.
Şanslıysanız Col Loson tırmanışında dağ keçilerini görebilirsiniz.
Eaux Rousse istasyonundan çıktıktan sonra karayolunun karşı tarafına geçiyor ve başlangıçta iki yanı duvarlar ile örülmüş bir patikadan vadinin diğer tarafından, Cogne’dan önceki son geçit olan Col Loson’a doğru tırmanışa başlıyorsunuz. Col Loson aynı zamanda Tor des Geants’ın en yüksek noktası (3299 m).
Patika zigzaglar çizerek doğu yönünde ilerliyor ve daha sonra genişleyerek orman içine giriyor. Yaklaşık olarak 2150 m irtifada kuzey yönünde vadiye paralel olarak ilerlemeye devam ediyor ve aşağıdaki vadiyi dik kesen Levionaz vadisinin girişine geliyorsunuz. Col Loson bu vadinin sonunda. Burada birisi milli park bekçilerine ait olmak üzere birkaç ev ve çeşme var, fakat herhangi bir kontrol noktası veya istasyon yok (bekçi keşif etkinliğinde buraya kadar bir süre önümüzden gidiyordu).
Col Loson'un inişinin başlangıcı kayalık.
Levionaz vadisi sabah geç güneş alan ve görece rüzgara açık bir yer, dolayısıyla yüksekliğin de etkisiyle soğuk olabiliyor (biz eldiven kullanıyorduk). Önce vadinin sağ tarafından 2400 m. irtifaya kadar rahat bir şekilde yükseliyor ve vadinin sonuna doğru ilerliyorsunuz. Sonrasında patika dereyi geçip (burada su toplama ile ilgili bir yapı var) kuzey doğu yönünde ilerliyor (çatal yapan yan vadiye giriyor). Zigzaglar çizerek tırmanışa devam ediyorsunuz. Keşif etkinliğinde bunların bir kısmını doğrudan geçip kesmiştik. Eğer şanlıysanız burada yakından dağ keçilerini görebilirsiniz, sizden kaçmıyorlar. Tırmanışın son kısımları taşlık ve kayalık zeminde ve görece dik. Vadinin sol tarafından yükseliyor ve sonra da sağ tarafa kayıyorsunuz. Geçitte önceki diğer geçitlerde olduğu gibi bir tabela sizi karşılıyor (89.8. km).
Col Loson’un inişinin başlangıcı kayalık ve zemin pek sağlam değil. Burada tutunabileceğiniz yatay ipler ve dağ rehberlerinin olduğu bir kontrol noktası vardı. Patika yaklaşık 3000-3100 m. irtifada rahatlıyor ve genişliyor. Vadinin sol tarafından koşarak 2585 m irtifadaki Rifugio Vittorio Sella dağ evine kadar inebiliyorsunuz (94.1. km). Dağ evi yaklaşana kadar görünmeyebilir. Rifugio Vittorio Sella büyükçe bir dağ evi, ayrı bir kafesi de var. Keşif etkinliğinde burada sandviç yemiştik. Koşuda ise açık havada ufak bir istasyon kuruluydu. Hızlıca birşeyler içip Valnontey’e doğru inişe devam ediyorsunuz. Bir süredir pek birşey yiyemeyen Sertan’ın burada biraz dinlenmesi ve daha önemlisi ayaklarına bakım yapması gerekiyordu. Buradan sonra Cogne’e kadar olan kısım kolay bir etap olduğu için orada buluşmak üzere Serkan önden devam etmeye karar verdi ve bu noktada ayrıldık.
Rifugio Vittorio Sella’dan Valnontey’e inen patika oldukça popüler bir yer (muhtemelen Valnontey’e araba ile ulaşım kolay olduğu için). Gün içerisinde sürekli aşağıdan yukarı çıkan veya yukarıdan aşağıya inen insanları görüyorsunuz. İnişin ilk kısmı geniş patikada zaman zaman zigzag çizmesine rağmen hızlıca inilebiliyor. Belirli bir noktada bir köprüden geçiyor ve basamaklı kayalardan geçerek orman içerisine giriyorsunuz. Burada eğlenceli kum taşı etapları da var. Patika doğuya doğru devam ediyor ve son kısmında geniş zigzaglar çizerek Valnontey kasabasına iniyorsunuz (99.1. km, 1667 m. irtfifa). Burası kafe ve restoranların olduğu ufak ama kalabalık bir yer (yakınında kamping de var). Valnontey ile ikinci ana istasyon olan Cogne arasında yaklaşık 3 km’lik bir mesafe bulunuyor ve hafif yokuş aşağı. İlk başta asfalttan koşuyor, sonra patikaya giriyor ve Cogne kasabasının sınırlarına geldiğinizde yeniden asfalttan devam ediyorsunuz. Koşmak için çok rahat bir etap. Ana istasyon kasaba merkezine geldikten sonra sol tarafta kalıyor ve kısa bir süre kasabanın içinde koşuyorsunuz.
Cogne kasabasının girişinden Valnontey'e doğru uzanan vadinin görünümü.
Cogne ana istasyonu 102.1. km’de ve 1531 m. irtifada. Yemek yemek için oldukça büyük bir çadır kuruluyor, hemen yanında da uyuyabileceğiniz ve duş alabileceğiniz bir spor salonu var. Ayrıca sağlık ekibi ve masaj olanağı da mevcut. Serkan buraya saat 11:41’de, Sertan ise hemen ardından 12:03’de gelmiş (Rif. Vittorio Sella’da uzun süre kalmadı). Kısa ayrılığın ardından burada yeniden buluştuk, Serkan yemeğini çoktan almıştı bile. Sertan’ın mide probleminin getirdiği yorgunluğu atabilmesi için burada bir süre dinlenmesi gerekiyordu. Kısa bir süre konuştuktan sonra, Sertan uyumak için spor salonunun yolunu tuttu. Serkan ise orjinal plana sadık kalarak dinlenme ve ayak bakımından sonra yola devam etti. Bundan sonra yaklaşık olarak 100 km ayrı koştuk.
Cogne ana istasyonundan çıktıktan sonra kısa bir süre nehir kenarından asfaltı takip ediyor (burada büyük park yerleri var) ve daha sonra sağ tarafa geçerek ufak bir tırmanıştan sonra orman içerisinde geniş bir yürüyüş yoluna giriyorsunuz. Hemen öncesinde (yokuşun başında) bir restoranın yanından geçiliyor ve restoranın sahipleri koşuculara kahve ikram ediyorlar. Etap için harika bir başlangıç! Sertan için Cappucino bile yaptılar. Bu geniş yürüyüş yolu oldukça düz bir etap ve rahatlıkla koşulabiliyor. Temel olarak nehri takip ediyor ama siz orman içerisinde ve biraz yüksekte olduğunuz için farkına varmıyorsunuz.
Champlong’da patikadan çıkılıyor ve köprüden nehrin diğer tarafına geçip asfalt yoldan yaklaşık 1 km devam edip Lillaz kasabasına ulaşıyorsunuz (105.5 km, 1651 m irtifa). Burası nehrin çatal yaptığı görece büyük olduğunu sandığımız bir yer ama içerisine girilmiyor. Asfaltın bittiği noktadan (burada tuvalet var) sola dönüyor ve orman içerisinde patikaya girip tırmanışa başlıyorsunuz. İlk kısımları biraz dikçe ama sonrası rahat bir patika. Zaman zaman güneşe açık. Rota yanından geçmiyor ama burada bir şelale de var ve ona giden insanlarla karşılaşabiliyorsunuz. Sertan burada sekiz sene önce Calgary’de tanışmış olduğu Nicki Rehn ile karşılaştı. Kendisi oldukça başarılı bir macera sporcusu. TdG’yi 115 saatte bayanlarda 7. sırada tamamladı. Dünya gerçekten küçük bir yer :-) Koşunun ilerleyen etaplarında da zaman zaman birlikteydik. Bir süre sonra eğim azalıyor ve çayırlık bir alandan geçerek su istasyonu olan Goilles Desot’a varıyorsunuz (107.4. km, 1830 m irtifa). Buradan sonra yaklaşık olarak 10 km boyunca başka istasyon yok. Orman içerisine tekrar girerek doğu yönünde tırmanışa devam ediyorsunuz. Akarsu bir süre sonra sol tarafınızda kalıyor ve patika güzel bir vadi/kanyonun yanından geçiyor. Arada kısa dik geçişler olmakla birlikte eğim genel olarak fazla değil.
Yaklaşık 2150 m. irtifada etraf açılıyor ve kısa bir inişten sonra çatal yapan akarsuyu geçip kuzey yönünde bir sırtın etrafından dolanıp ormanı geride bırakarak, doğu yönünde uzanan genişçe bir vadiye giriyorsunuz. Patika vadinin sağ tarafında kalıyor. Burası rotanın şimdiye kadar geçilen yerlerinden oldukça farklı ve ıssız bir yer. Gran Paradiso milli parkının sınırları içerisinde kalıyor. Vadinin diğer tarafında uzanan karayolunu görebiliyorsunuz. Keşif etkinliğinde buradan geçerken rotanın ne tarafa devam ettiğini tam olarak kestirememiştik. Vadinin sağ tarafından ilerlendiği için ilk tahminimiz o tarafta kalan yüksek geçitler olmuştu ama hedefiniz olan Finestra di Champorcher (Champorcher Penceresi) aslında vadinin sonunda sol tarafta kalıyor. Arada düz çayırlıklardan geçip yaklaşık 350 m. yükselerek Rifugio Sogno di Berdze dağ evine varıyorsunuz (116.7. km, 2534 m irtifa). Normalde önde kapısı var, ama yarışta giriş arka taraftan yapmışlar (dağ evinde misafirlerin kaldığı yerden ayrı). Çok fazla olmasa da atıştıracak yiyecekler ve sıcak içecek var. Keşif etkinliğinde burada birşeyler yemiş ve görevliler ile sohbet etmiştik. Bize geçen sene koşu sırasında burada havanın oldukça soğuk olduğunu söylemişlerdi. Bu sene hava biraz serin ama çok soğuk değildi. Sertan vadinin başlangıcından buraya kadar Yeni Kaledonya’dan Paolo Biondo ile birlikte geldi. Cogne’de eşi ile buluşamadığı için normal gözlüğünü alamamış ve güneş gözlüğü ile devam ediyordu. Koşu boyunca insanlar bu veya benzer durumlarda sürekli birbirlerine destek oluyorlar. Yanınızda birisinin olması genel olarak tempoyu korumak ve konuşarak zaman geçirmek için de faydalı. Pablo TdG’yi 139. sırada bitirdi ve arada bir iki kez tekrar karşılaştık.
Finestra di Champorcher'e giden vadi. Fotoğraf: TdG web sitesi.
Chardonney'e inen orman içi patika yer yer basamaklı. Fotoğraf: TdG web sitesi.
Dağ evi ile Finestra di Champorcher geçidi arasındaki mesafe iki kilometreden biraz az ve irtifa farkı ise 300 m. Dar patikadan zigzaglar çizerek tırmanmanız 40 dk. kadar sürüyor (118.5. km, 2827 m. irtifa). Burası yarışın Donnas’a kadar olan bölümündeki son yükselti ve aynı zamanda yaklaşık olarak 30 km uzunluğundaki iniş etabının da başlangıcı. Kulağa kolay gelmekle birlikte, uzun inişler ultra trail koşularda zorlayıcı olabiliyor. Özellikle eğim de biraz fazlaysa dizlere ve quadricepslere yük biniyor. Eğer alışkın değilseniz sonrasında koşmakta zorlanıyorsunuz. Dikkatli olmanızda fayda var. İnişin ilk kısmı kayalık ve taşlık. Vadi tabanında sol tarafınızda enerji nakil hatları var ve bir kaç çığ setinin yanından geçiliyor. Eğer hava sisli veya karanlık değilse Lago Bianco ve Lago Nero göllerini de uzaktan görebilirsiniz. Patika Lago Miserin’e yaklaşırken rahatlıyor. Gölün ucunda Miserin dağ evi var (120.7. km, 2581 m irtifa) ama burası bir istasyon değil. Hem keşif etkinliğinde hem de koşuda içerisine girmedik. Ama önündeki çeşmeden su doldurabilirsiniz. Dağ evinin aşağısından toprak araç yolu başlıyor. Bir iki yerde kesmekle birlikte genel olarak sonraki istasyon olan Rifugio Dondena dağ evine kadar bu yolu takip ediyorsunuz (adı Chemin du Roi, kralın yolu imiş). Yol aralarda biraz taşlık ve bozukça ama geniş ve eğim çok değil. Rahat koşuluyor. Kısa bir etabında taş örülü bir patika yol da var. Keşif etkinliğimizde ve hem Sertan hem de Serkan geçerken sisliydi. Kafa fenerinizde taze pil olmasında fayda var. Bu şekilde 3.3 km kadar kuzeydoğu yönünde indikten sonra Rifugio Dondena dağ evine varıyorsunuz (124. km, 2151 m irtifa). Dağ evi yaklaşana kadar fark edilmiyor (sis içerisinde bir anda ışıkları beliriyor). Burada hafif birşeyler atıştırabilir ve sıcak sıvı içebilirsiniz (standart istasyon yiyeceklerinden farklı yiyecekler ve Capuccino da vardı!).
Dağ evinden çıktıktan hemen sonra dar ve dikçe bir patikaya giriyor ve aşağıda yayla evlerinin olduğu bir alana kadar inip yeniden araç yoluna bağlanıyorsunuz (dağ evinden devam eden yol buraya bağlanıyor). Burada sırtını kayalara vermiş yapılar da var. Köprüden akarsuyu geçtikten sonra yoldan çıkıyor ve yeniden patikaya giriyorsunuz. Bu noktada işaretleme çok iyi değildi, dikkatli olmakta fayda var. Devam etmeniz gereken yön köprüden sonra sağa doğru devam eden patika. Patika vadi boyunca aşağı doğru devam ediyor. Araç yolu sol tarafınızda yukarıda, akarsu ise sağ tarafınızda aşağıda kalıyor. Başlangıcı biraz çamurluydu. Buradan Chardonney’e kadar olan etap en eğlenceli inişlerden birisi. 1955 metre irtifada yer alan Champlong yaylasına kadar görece patika az eğimli ve etrafı açık. Yayla evlerinin geçtikten sonra (burada iki tarafı duvar örülmüş hoş bir yerden geçiliyor, sonrasında bir ev var) eğim artıyor ve tekrar orman içerisine giriyorsunuz. Patikanın bu bölümü basamak basamak ve biraz kaygan (zaman zaman ıslak ve çamurluydu, yağmurlu havada dikkatli olun). Yaklaşık 1600 m. irtifada bir köprüden geçeceksiniz ve patika sağa doğru kıvrılmaya başlayacak. Buradan sonra orman içinden çıkılıyor ve Chardonney kasabasına yaklaşmış oluyorsunuz. Arada kısa ama dik bir iki kayalık geçiş var. Kasabaya taş döşeli bir yoldan iniyorsunuz (130. km, 1450 m irtifa). Buradaki istasyon büyükçe bir çadır ve sağlık ekibi var. Sertan burada daha önce verdikleri mide ilacının sporcuların sağlık durumunu takip ettikleri kağıtlara işlenmesi için biraz beklemek zorunda kaldı. Serkan ise bir İtalyan ile hızlı bir iniş yapıp, sonrasında Sertan'la iletişim kurmaya çalışıp başarısız olarak yoluna devam etti. Bu hepsi sonuçsuz kalan sayısız denemeden biriydi (sebebi ertesi sabaha doğru yeniden buluştuğumuzda belli oldu). Chardonney aynı zamanda İtalya Biathlon takımının kamp yaptığı bir yer. Keşif etkinliğimizde burada gecelemiştik, harika pizzalar yapan bir restoran var (şimdiye kadar İtalya’da yediğimiz en güzel pizzalardı). Kalacak yer bulmak biraz maceralı olmuştu ama sonunda restoranda servis yapan (genç ve güzel) bayanın da yardımıyla gecelik evini kiralayan birisini bulmuştuk. Serkan buraya Pazartesi akşam 19:46’da, Sertan ise yaklaşık 4.5 saat sonra Salı günü saat 0:10’da varmış.
Donnas'a inen vadide eski kasaba ve taş köprülerden geçiyorsunuz.
Vadiye adını veren Champorcher, Chardonney’in yaklaşık 1 km aşağısında kalıyor. Daha büyük bir kasaba ama normalde rota Champorcher’den geçmiyordu. Chardonney’den nehrin sağ tarafına geçip oradaki patikadan devam ediyordunuz. Biz Ağustos ayındaki keşif etkinliğinde haritayı takip ederek o şekilde gitmiştik (biraz düz gidip sonra tırmanılıyor, kayalık yerlerden geçişler de var). Ama teknik toplantıda söyledikleri gibi bu sene değişiklik yapılmış ve önce asfalt yolu takip ederek Champorcher’e indirdiler. Oradan dik ve biraz bozuk bir zeminde tırmanarak sol tarafa doğru yükseldik. Sonrasında Mellier kasabası üzerinden inerek yolun ve vadinin diğer tarafına geçtik. Burada orjinal rota ile birleşti. Tekrar orman içerisinde patikaya giriyor ve bir köprüden geçerek Sallerat ve sonrasında La Placa’a varıyorsunuz. La Place’da bir süre asfalt yolu izleyerek evlerin yanından geçiyor ve nehrin yukarısında görece etrafı açık patikayı takip etmeye başlıyorsunuz. Bu kısımlar herhangi bir teknik zorluk içermiyor ve koşmak için rahat. Chardonney’den yola çıktıktan 9 km sonra Pontboset’e varıyorsunuz (girişi asfalt yoldan). Burada ufak bir istasyon var (139. km, 791 m irtifa). İkimiz de beklemeden devam ettik.
Pontboset’den sonra Donnas’a kadar geriye 400 m civarında iniş var. İnişin Hone kasabasına kadar olan bölümü tamamen orman içerisinde. İstasyondan çıktıktan sonra bir süre inmeye devam ediyor ve köprüden nehri geçiyorsunuz. Köprüde işaretlere dikkat etmekte fayda var, çünkü yol ileride görünen asfalttan devam etmiyor. Köprüden sonra biraz eğimli bir tırmanış var. İniş kaygan zemin ve çamurdan dolayı yer yer teknik ve dolambaçlı. Sonuna yaklaştıkça vadinin diğer yamacındaki yerleşimleri görebiliyorsunuz. Rota işaretlemesi nasıl kötü bir şekilde yapılabilir, onun da örneğini bu etapta görebilirsiniz. TdG işaretleri olmasına rağmen başka bir etkinlik için ters yönde, sayısız ve son derece çirkin işaretler boyanmış her tarafa.
Hone kasabasına iniş asfalttan (biraz eğimli, hızlı iniliyor) ve bir park alanına çıkıyor. Köprüden nehrin diğer tarafına geçiyor ve düz yolda kasabanın kıyısından doğu yönünde koşuya devam ediyorsunuz. Burada Dora Baltea nehri üzerinde oldukça eski bir taş köprüden geçiliyor. Eğer vaktiniz varsa tanıtım plakasından tarihçesini okuyabilirsiniz (geçenlerden vergi topluyorlarmış). Köprünün girişine yakın bir ekmek fabrikası da var, Sertan geçerken güzel kokular geliyordu. Köprüden geçtikten sonra sağa dönüyor, tarihi Bard kasabasına giriyor ve içerisinden geçiyorsunuz (146. km, 390 m irtifa). Burada insan kendini bir ortaçağ kasabasına girmiş gibi hissediyor. Oldukça güzel bir yer. Koşu yönüne göre sağ tarafta Bard Kalesi var (oldukça dik bir tepede ve gösterişli!), mutlaka göz atın.
Bard kasabası. Fotoğraf: TdG web sitesi.
Kaleyi arkanızda bıraktıktan sonra yoldan düz devam ediyorsunuz, biraz gittikten sonra çok dik bir iniş var (asfalttan; yol kesintiye uğruyor). Sağ tarafınızda su kanalı, sol tarafınızda ise bahçeler yer alıyor. İndiğiniz yeri geri çıkıyor ve sonrasında karayoluna doğru rahat eğimde aşağı devam ediyorsunuz. Karayolu ile birleşilen yerde (Dora Baltea nehri yolun diğer tarafında) yolun kenarından devam eden kaldırıma geçiş yapılıyor. Donnas kasabasının girişine yaklaşırken kaldırım tarihi Roma yolu ile birleşiyor ve bu taş yolun üzerinden koşuyorsunuz (Tor des Geants tanıtım videolarında da yer alıyor). Yolun üzerindeki aşınmış at arabası izleri inanılmaz! Roma yolundan sonra kasabaya giriyor ve uzunca bir sokaktan geçiyorsunuz. Gece geçiyorsanız dikkat etmeniz zor, ama aslında bu sokak üzerinde şimdiye kadar rota üzerinde görmekte olduğunuz Alta Via 2 trekking rotasını belirten 2 işaretleri 1’e dönüşüyor. Artık Alta Via 1 üzerindesiniz ve Aosta Vadisi'ni bir uçtan öbür uca kadar geçmiş durumdasınız...
Tor des Geants’ın üçünü ana istasyonu Donnas şehir merkezinde değil, biraz ilerisinde. Karayolunun yanından yaklaşık 600 - 700 m daha gitmeniz gerekiyor, sonra sağa dönüyor ve arkanızda 148.9 km mesafe ve 11485 m tırmanış bırakarak bir spor salonuna varıyorsunuz (330 m irtifada). Tüm ana istasyonlarda olduğu gibi burada da sıcak yemek, sağlık ekibi, masaj ve duş olanakları var. Yarışa devam edebilmek için Çarşamba günü gece yarısı giriş ve saat 02:00’de çıkış yapmış olmanız gerekiyor. Zaman limiti 64 saat.
Serkan buraya Salı günü 0:21’de, Sertan ise yaklaşık 4 saat sonra 4:48’de varmış. Orjinal planımız 35 - 37 saat arasındaydı (Serkan çok uzağında değilmiş). Serkan buraya kadar uyumamıştı ve ayaklarına bakım yapması gerekiyordu. Sadece ayakları yıkamakla komple yıkanmak aynı zaman sürecek diye duş aldı. Birşeyler atıştırdıktan sonra uyumak isteyince sizi uyandıramayız, kendiniz kalkmalısınız demişler. Diğer ana istasyonlarda öyle değildi, istasyon ve gönüllü sayısı fazla olunca daha önce belirtilmiş kurallardan farklı uygulamalarla karışılaşabiliyorsunuz. Bu durumlarda çok kritik değilse anlayışla karşılayıp alttan almak en iyisi. Öyle olunca diken üstünde, garip bir dinlenme olmuş ve yaklaşık 1.5 saat uyuduktan sonra saat 3:27’de yola çıktı. Dinlenme arasında uzun süredir beklenen yağmur yağmış ve durmuştu bile.
Sertan’ın ise neredeyse sabah olduğu için uykuya ihtiyacı yoktu. Birşeyler atıştırıp benzer şekilde ayaklarına bakım yaptı ve doktor ile konuşup yanına yedek mide ilacı alarak Serkan’ın yaklaşık 2.5 saat ardından 6:08’de yola koyuldu. Yarışın Donnas’dan sonraki kısmı artık bizler için ilk defa geçeceğimiz bir bilinmezdi.
Donnas'ın girişinde Roma döneminden kalma taş bir yoldan koşuluyor. Fotoğraf: Kikourou.net.
Donnas’da sonra bitiş çizgisine 183.6 km mesafe ve 12290 m tırmanış kalıyor. Henüz yolun yarısında değilsiniz. Yükseklik profiline baktığımızda tırmanışlar ve inişler daha kısa ama fazla sayıda (geçitler Col Malatra haricinde en fazla 2700 - 2800 m. yükseklikte). Genelde 2000 metre irtifanın üzerinde koşuluyor ve teknik etaplar da var. Dolayısıyla yarışın Donnas’dan sonraki kısmı öncesine göre daha uzun zaman alıyor. Bunda dinlenme ihtiyacının rolü de var elbette.
Donna ana istasyonundan çıktıktan sonra sizi önce bir tırmanış karşılıyor. Asfalt yolu takip ederek kasabanın arkasındaki yamaca doğru yükseliyorsunuz. Üzüm bağları aşağınızda kalıyor. Yaklaşık olarak 100 metre tırmandıktan sonra asfalt yoldan sapıyor ve Ronc-Cretaz kasabasına yakın bir yerden dik bir patikayı takip ederek Bosc’a iniyorsunuz. Burası aslında Donnas’dan geçen karayolunun bağlandığı bir yer. Bir süre daha asfalttan devam ettikten sonra Pont-Saint-Martin’e varılıyor. Burada ufak bir su istasyonu var. Kasabanın ana caddesinden geçip sağa dönüyor ve oldukça eski (muhtemelen Roma döneminden kalma) bir taş köprüden geçiyorsunuz. Taş köprünün hemen ardından Castello Baraing kalesine çıkan merdivenler başlıyor. Bu yıl taş köprü ve merdivenler mumlar ile süslenmişti, eğer hava karanlıkken geçiyorsanız muhteşem bir atmosfer var. Biz geçerken öyleydi.
Perloz, nehir geçişi. Fotoğraf: TdG web sitesi.
Kaleye ulaştıktan sonra asıl tırmanış etabı başlıyor. Önce yaklaşık 300 m irtifa kazanıp Notre Dame de la Garde kilisesine geliyorsunuz (son kısmı asfalt üzerinde ama arada orman içi patika, biraz dikçe). Tırmanış 100 m kadar daha orman içerisinden devam ediyor ve sonra kuzey doğu yönünde Perloz kasabasına doğru inişe geçiyorsunuz. Vadiye girdiğiniz için kasaba yukarından görünüyor. Bu inişte kısa teknik etaplar var. Perloz’daki istasyon kasaba meydanına yakın ve çeşme kenarında hoş bir yer (153.9 km, 663 m irtifa). Kasaba içerisinde kısa süre devam ettikten sonra patika orman içerisine giriyor Moretta köprüsünden Lys nehrini geçiyorsunuz (burada manzara güzel) ve dar bir yoldan Tour d’Hereraz’a varıyorsunuz (155 km, 586 m irtifa). Yaklaşık olarak 1 km dağınık evlerin arasından devam ettikten sonra (büyük kısmı yol) Remondin kasabasındaki ufak şapel’in önünden patikaya giriliyor (irtifa yaklaşık 650 m).
Temel olarak bu noktadan itibaren 2224 m irtifadaki Rifugio Coda’ya kadar olan tırmanış etabının başladığını söyleyebiliriz. Oldukça uzun sürüyor. Patika başlangıçta oldukça geniş ve eğim az. Kuzey doğu yönünde (sağa doğru) uzanıyor. Belirli bir noktada bir köprüden geçip sola dönüyorsunuz. Evlerin yanına ulaştığınızda rota tekrar sağa kıvrılıyor ve dik tırmanış başlıyor. Arada yukarı doğru çıkan araç yolunu keserek 500 metre yükseliyor önce Moline köyüne ardından da l’Etoile du Berger dağ evine ulaşıyorsunuz (162. km, 1433 m irtifa). Burada istasyon var. En son köy evi ile istasyon arasında yaklaşık 100 m tırmanmanız gerekiyor. Serkan buraya saat 7:51’de, Sertan ise 10:30’da varmış. Benzer tempoda gitmişiz. Serkan burada gün doğumunun verdiği rehaveti atlatmak için çadırda 45 dk uyudu.
Coda dağ evine giden sırtın son kısmı. Fotoğraf: TdG web sitesi.
Dağ evinden sonra patika ağaçlık ama yarı açık bir arazide devam ediyor ve bir sırtın üzerine çıkıyorsunuz. Arada gördüğünüz tabelalar Coda dağ evinin yakın olduğu izlenimi verebilir ama aslında öyle değil. Sırtın diğer tarafına geçtikten sonra patika taşlık ve kayalık bir hal alıyor ve sol tarafınızda kalan vadinin sonunda geçmekte olduğunuz sırta dik olan ikinci bir sırta çıkıyorsunuz. Bir tarafı Aosta, diğer tarafı ise Piemonte. Burada irtifa yaklaşık 2100 metre, Sertan geçerken sisli idi. Dağ evi bu sırtın üzerinde yer alıyor. Yaklaştığınızda hava açık olursa sol tarafta aşağıda Lago del Montagnit gölünü görebilirsiniz. Rifugio Coda büyükçe bir dağ evi ama sporcuların girebildiği kısmı çok geniş değil (165.8. km, 2224 m irtifa). Sıcak birşeyler içme şansınız var. Sertan buraya geldiğinde yağmur başlamıştı ve sis devam ediyordu. Bir süre yağmurun azalmasını bekledikten sonra devam etti. Bu arada tebrikler, yolun (neredeyse) yarısı arkada kaldı bile!
Coda dağ evinden çıktıktan sonra dağ evinin hemen arkasında yer alan zirvenin etrafından dolanıyor ve buradaki boyundan dik ve teknik bir inişle Lago Gaudin gölüne geliniyor. Gölden sonra bir dik etap daha var. Sonrasında patika vadinin sağ tarafına kıvrılıyor. 1900 metre irtifada eğim azalıyor ve görece düz bir etabın ardından yayla evlerinin olduğu bir yerden geçiyorsunuz ama burada istasyon yok. Buradan sonra patika rahatlıyor ve kuzeye doğru yol almaya başlıyorsunuz. Gouillas’da bir yayla evinden geçiliyor (1814 m irtifa). Burası gayri resmi bir istasyon :-) Yarış boyunca benzeri birkaç noktada (Cogne çıkışındaki restoranda olduğu gibi) insanlar koşuculara ikramda bulunuyorlar. Rif. Coda ve sonraki istasyon olan Lago Vagno arasında yaklaşık 7 km mesafe var, dolayısıyla burası destek için güzel bir nokta. Bu gayri resmi istasyonların normal istasyonlardan pek eksik yönü olmadığını, hatta daha iyi bile olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü yiyecekler ve içecekler oraya özgü ve diğer istasyonlardan farklı. Genelde çoğu ev yapımı, o yüzden keyifle yeniyor! Kek süperdi! Gouillas’da araç yolu başlıyor ama sadece 500 metre kadar gidip yeniden patikaya giriyorsunuz. İniş çıkışı yarı ağaçlık bir arazide kuzey doğu yönünde ilerleyerek yan vadiye geçiyorsunuz ve dik bir inişle Lago Vargno baraj gölüne iniyorsunuz. Burada inşaat çalışmaları var ve yukarıdan sesleri gelmeye başlıyor. İstasyon seti geçtikten sonra (manzara güzel) diğer tarafta yer alıyor ve kısa bir tırmanış gerektiriyor (172.2 km, 1686 m irtifa). Zaman limiti 74 saat, dolayısıyla Çarşamba günü en geç saat 12:00’de çıkış yapmış olmanız gerekiyor. Burada bir ev var ama istasyon dışarıdaydı ve ufaktı. İkimizde birşeyler içip devam ettik. Serkan'ın ayaklarına bakım da yaptırması gerekti. Doktorun güzelliğinin bunda payı olabilir tabii, ama su toplayan yerlerin acısı da gerçekten dayanılmaz noktaya ulaşmış durumdaydı.
Lago Vargno’dan sonra tırmanış yeniden başlıyor. 4 km’den kısa bir mesafede yaklaşık 700 metre yükseliyorsunuz. Hedefiniz Col du Marmontana. Tırmanışın ilk kısmı yarı ağaçlık arazide sonrasında belirli bir süre yeni açılmış geniş toprak yollardan dolanarak geçiyorsunuz (genelde kuzeye doğru). Sertan geçerken burada yağmur başlamıştı. Rota yaklaşık 2100 metre irtifada vadinin diğer tarafına geçiyor (sola dönüyor) ve daha sonra zigzaglar çizerek geçide çıkıyorsunuz (176. km, 2350 m irtifa). Col du Marmontana’nın inişi kayalık ve teknik. Aşağıdaki Lago Chiaro’da bir güvenlik noktası bulunuyor (177.1. km, 2096 m irtifa; çok güzel dilimlenmiş kuru et de vardı!). Buradan taşlık bir patikayı takip ederek 1998 m irtifadaki L’alpe Mianda’ya kadar az eğimde vadiyi takip ederek iniyor ve oradan kuzey yönünde yeniden tırmanışa başlıyorsunuz. Tırmanışın sonunda Crena du Ley geçidi var (178.8. km, 2311 m irtfia, geçitte kayalar V şeklinde). Manzara harika! İnişi başlangıçta dik, daha sonra hafif iniş ve çıkışla ama kayalık bir patikadan Col della Vecchia geçidine ulaşılıyor (181. km, 2184 m irtifa). Bu bölümde ufak dereler de var, öncesinde (veya sırasında) yağış da olunca zemin oldukça ıslak olabiliyor. Geçitten önce bir güvenlik istasyonu daha vardı ve taş mangalın üzerinde et pişirip polenta ile birlikte veriyorlardı! O anda ne kadar lezzetli geldiğini sanırız tahmin edebilirsiniz. Bu tür erişilmesi zor yerlerde dinlenme ihtiyacı olan kişiler için prefabrik yerler var (üç - dört kişilik), tuluma girip kısa süre uyuyabiliyorsunuz.
Col della Vecchia yine Aosta - Piemonte sınırında ama geçidin diğer tarafına geçmiyorsunuz. Geldiğiniz tarafta kalınıyor ve iniş başlıyor. Buradaki ayrıma dikkat, dönüşe dikkat etmezseniz yanlış tarafa inebilirsiniz. Bu kısımda dik yamaçta kayalık bir yoldan ilerleniliyor (eğim az). Daha sonra iki dik iniş etabı var. Yağmur şiddetini arttıdığı için buralarda zemin çamurlu ve oldukça kaygandı. Serkan geçerken yağmur yoktu ama önceki yağmur yüzünden yoğun balçık çamur vardı. Patika dar olduğu için aynı zamanda teknik. Burada Sertan Nicki ile tekrar karşılaştı. Nicki oldukça hızlı ilerliyordu. Bir süre onun ardına takılarak muhtemelen şimdiye kadar hayatındaki en çılgın inişi (batonların da yardımıyla) yaptı ama temposuna ayak uydurmak mümkün olmadı (açıkçası düşüp sakatlanma riskini de almak istemedim). Daha sonra orman içerisine giriyor ve arada ufak tırmanışlarla kuzey yönünde inişe devam ediyorsunuz, zemin yine çamurlu ve kaygan. Orman en azından yağmurun bir kısmını kesiyor. Aşağıda vadinin tabanında görünen bir yerleşim var (sol tarafınızda) ama bu sizi yanıltmasın. İnişin sonundaki Niel kasabası orada değil. Yaklaşık 1550 metre irtifaya indikten sonra patika içeriye sağ tarafa dönüyor. Bu noktada kasabanın ışıklarını görmeye veya gelen sesleri duymaya başlayabilirsiniz. Yaklaşık 1 km sonra Niel’e varıyorsunuz (186.7. km, 1573 m irtifa). Buraya araç ile erişim var. Serkan 18:21’de, Sertan ise 21:08’de gelmiş (arada durup yağmurdan dolayı ek giysi giymesi gerekti). Niel’deki istasyon aslında bir dağ evinin yanında ama dışarıda kurulmuş. Dağ evi özel bir işletme ve tüm odaları misafirler ve yarışı takip edenler tarafından doldurulmuş oluyor. Dolayısıyla sporcular evde değil, evin bahçesinde kurulmuş olan çadırda dinlenebiliyorlar. Çadırda kapasite sınırlı ve ısıtması yok. Dağ evinin ufak restoranında soğuktan korunmak mümkün Sertan Cogne’dan beri uyumadığı ve tamamen ıslanmış olduğu için burada biraz uyudu. Orjinal planımızda da burada dinlenme ihtimalini düşünmüştük (önceki yazıdaki tahmini zaman tablosuna bakarsanız görebilirsiniz) ama en iyisi durmadan devam etmek. Kasaba olmasına rağmen eğer destek ekibiniz yoksa pek uygun bir istasyon değil (destek ekibi olanlar kuru elbiselere geçtiler, o ayrı). Serkan bir süre durup yolda daha önce gördüğü Polonya'lı koşucu ile biraz muhabbet edip, bir şeyler yedikten sonra yağmur başlamadan yola devam etti.
Niel. Fotoğraf: TdG web sitesi.
Col Lasoney ile Gressoney arasındaki vadi. Biz buradan gece geçtik ve yağmurdan dolayı tamamen su içerisindeydi. Fotoğraf: TdG web sitesi.
Niel’den çıktıktan hemen sonra tırmanış başlıyor. Sertan burada Hollandalı Michiel Panhuysen ile karşılaştı ve Gresosney’e kadar birlikte devam ettiler. Önce bir vadinin içerisinden sonra açık arazide kuzey doğu yönünde Col Lasoney geçidine çıkıyorsunuz (190.2. km, 2364 m. irtifa). Yaklaşık 800 metre yükseliniyor. Geçitte dağ evlerinden birisi tarafından bırakılmış (inanması zor olabilir ama) dev gibi bir karpuz vardı! Birkaç kaşık alıp keyfini çıkartıyorsunuz. Geçitten sonra 1900 metre irtifaya kadar vadi içerisinde uzun ama az eğimli bir iniş var. Burası temel olarak yoğun yağmurdan dolayı su altındaydı ve patika kalmamıştı. Arada Ober Loo yaylasından geçiyorsunuz (193.7. km, 2055 m irtifa). Buradaki yayla evinde bir istasyon var ve ev yapımı mantı (ravioli) yeme şansınız oluyor, tek kelime ile mükemmel! Bu Sertan'ın hikayesi :) Serkan'ın ise biraz daha farklı. Serkan Niel'den çıktıktan bir süre sonra yağmur başladı, Col Lasoney geçidine gelirken ise en şiddetli haline ulaştı. Değil karpuz, geçit işaretleri bile görünmüyordu. İnişte ise patikaların akarsuya dönüşmesine bizzat şahit oldu. Yağmura rüzgar da eklenince koşullar oldukça zorlaştı. Yarış herhalde durur diye düşünmedi değil. Zaten yağmura orada yakalanan herkes benzer şeyler düşünmüş. Serkan sular arasında yolu bulmaya çalışırken arkadan 770 göğüs numaralı Fransız Samuel Gully numara geldi. Samuel ile sabahın erken, hatta karanlık saatlerinde, Notre Dame de la Garde tırmanışında tanışmış, Perloz'a kadar birlikte gitmişlerdi. Samuel numara istasyonda kalmış, Serkan devam etmişti. Tekrar buluşmak oldukça, koşulları da düşününce, oldukça iyi oldu. Birlikte bütün yaygan kaya, çamur ve suya rağmen oldukça hızlı bir tempoyla Ober Loo yaylasına indiler. Serkan burada vaktini raviolinin tadına bakmak yerine Sertan'ın durumunu çok merak ettiği için ona ulaşmaya çalışmakla geçirdi. İstasyon görevlilerinin de yardımıyla yaklaşık 15 dakika telsiz ve telefon ile önceki istasyonlara ulaşmaya çalıştı. Ama sonuç alamadı. Yağmuru dağevinde geçirdiğini ümit ederek Samuel ile tekrar yola koyuldular. Peynir ve kuru et yiyebildi ama. Onlar da mükemmeldi! İstasyondan sonra vadinin sonunda patika sola dönüyor (güney batı yönünde) ve eğim artıyor. Genelde orman içerisinde ama kayalık yerlerde de geçerek inişe devam ediyorsunuz. Daha sonra patika aşağıdaki karayolu geçen vadiyi paralel olarak takip etmeye başlıyor. Burada yerleşimlerın ışıklarını görebilirsiniz. Patikanın sonunda bir kasaba var ama burası Gressoney değil, Loomatten. Ana istasyona varabilmek için asfalt yoldan yaklaşık olarak 2.5 km daha devam etmeniz gerekiyor. Dördüncü ana istasyona hoşgeldiniz! (200.3. km, 1329 m irtifa) Serkan burada Salı gecesi 23:31’de, Sertan ise Çarşamba sabahı 4:00’de varmış. Yarışa devam edebilmek için en geç Çarşamba gece saat 23:00’de giriş ve Perşembe saat 01:00’da çıkış yapmış olmanız gerkiyor.
Gressoney en büyük ana istasyonlardan birisi. Aynı zamanda ünlü bir kayak merkezi. Ana istasyon oldukça büyük bir spor salonunda. Salonda yemek yiyip dinlenebiliyor, kadın ve erkek sporcular için ayrılmış bölümlerde de uyuyabiliyorsunuz. Duş ve alafranga tuvalet var. Ek bir not olarak, başta ana istasyonlar olmak üzere Tor des Geant rotası üzerindeki tuvaletlerin büyük bir kısmı alaturka. Aykut’un Spartathlon yazısında da bahsettiği gibi, belirli bir zamandan sonra çömelmek gerçekten kolay olamayabiliyor. Bu açıdan istasyonlar yerine alafranga tuvalet olma ihtimali daha yüksek olan kasaba restoranlarında kısa duraklamaları düşünebilirsiniz. İnsanlar genel olarak çok yardımcı. Restoran bulamadığınız yerlerdede yerel halktan bile rica edebilirsiniz. Evlerini hemen açıyorlar. Gressoney katılımcıların büyük kısmının görece uzun dinlenmelerini yaptıkları bir nokta. Bunda yarışın yaklaşık olarak üçte ikisini geride bırakmış olmanızın payı büyük.
Serkan yoğun yağmurdan sonra tamamen ıslak ve üşümüş olarak Gressoney’e geldiği için yaklaşık 15 dakika sıcak suyun altında kaldıktan sonra ancak kendine gelebildi. Birşeyler atıştırdıktan sonra durumunu öğrenmek için Sertan’a ulaşmaya çalıştı ama yine başarılı olamadı. Roamingden olsa gerek Sertan’ın telefonuna mesajlar gelmiyordu, gelmiş olsa bile telefonu sırt çantasının içerisindeydi ve ara noktalarda kontrol etmemiş, dolayısıyla farkında olmayacaktı. Eğer birlikte koştuğunuz kişi ile ayrılmanız gerekirse, önceden belirli noktalarda haberleşmek için anlaşmakta fayda var. Böylece tüm taraflar unutmamış olur. (Kabul ediyorum, kontrol etmemek benim hatam oldu, ama artık belirli bir deneyime sahip olduğumuz için pek endişe duymuyoruz.) (Bu noktada ben kabul etmiyorum, çünkü olay sadece endişe etmekte değil - kaldı ki endişe edilebilecek durumlar da olabilir. Yola birlikte çıktığınız bir partneriniz varsa ve bir noktada tekrar bir araya gelme ihtimali görüyorsanız, bunu bilmek için iletişimde olmalısınız. Eğer beklediğiniz kişi 2 saat arkadaysa durup beklersiniz, 6 saat arkadaysa yola devam edersiniz. 2 saat arkada ama geldiğinde 2 saat dinlenmeyi planlıyorsa yine devam edersiniz. Bunlar gerçekten kritik bilgiler ve ancak iletişim imkanı varsa bilinebiliyor. Telefon varsa her istasyonda açılmalı, kontrol edilmeli.). Her ne kadar elektronik sistem kullanılıyor olsa da kişilerin konumunu takip etmek için istasyondaki bilgilere güvenmeniz mümkün değil. Nitekim Gressoney'de Serkan sorduğunda Sertan'ın en son Niel'e ulaştığı bilgisi vardı. Orada kalıp kalmadığını, kaldıysa ne kadar kaldığını ve yola çıkıp çıkmadığını öğrenmeye çalıştı, ama Niel istasyonu görevlileri bu konuda bilgi veremedi. Mecburen telefona bel bağlayarak, Sertan arar belki diye uzunca bir süre yarı uyur vaziyette bekledikten sonra, oradaki görevlilerden rica ederek kendisine benzeyen birisi (Sertan) geldiğinde haber verilmek üzere yatakhaneye geçerek uyudu. Sertan, Michael ile istasyona geldiğinde (Michael’in eşi kasabanın girişinde bizi karşılayıp eşlik etti) görevlilere Serkan’ın pozisyonun sorunca hala Gressoney’de olduğunu öğrendi ve yaklaşık 100 km sonra yeniden buluşmuş olduk! Sertan birşeyler atıştırıp sonrasında ayaklarına bakım yapıp dinlenirken Serkan yaklaşık olarak yarım saat daha uyudu (Sertan Niel’de biraz kestirmiş olduğu için Gressoney’de uyumadı). Sabah saat 5:50’de hazırlanıp birlikte yola çıktık. Geriye İznik Ultra Maratonu mesafesi ve 8000 m tırmanış kalmıştı...
Gressoney ana istasyonundan çıktıktan sonra ilk başta yaklaşık 5.4 km’lik düz bir etap var. Lys nehrinin yanından koşarak Chemonal köyüne varıyorsunuz. Özellikle Gressoney’de dinlendiyseniz hızlı gidebilirsiniz. Biz burayı daha çok ayrı kaldığımız bölüm ile ilgili sohbet ederek geçirdik. Köyün hemen dışında sola dönüyor ve oldukça geniş ama görece dik bir patikaya girip tırmanışa başlıyorunuz. Serkan burada biraz uykuluydu, dolayısıyla yavaş ilerledik. 300 metre kadar tırmandıktan sonra ufak bir istasyon olan Rifugio Alpenzu dağ evine varılıyor (207.2 km, 1788 m irtifa). Dağ evi tek başına değil, etrafında başka yayla evleri de var (ufak bir köye gelmiş gibi hissediyorsunuz). Dağevinde temel atıştıracak şeyler bulmak mümkün. Rota buradan çayırlık açık arazide önce kuzey yönünde ilerliyor ve daha sonra geliş yönüne dik olan vadiye giriyor. Vadinin sol tarafında kalarak vadinin sonunda yer alan Col Pinter geçidine doğru rahat bir patikada tırmanılıyor. Geçit 2776 m irtifada, Alpenzu ile aradaki mesafe ise 4.5 km. Yaklaşık 2350 m irtifada Loaoche yaylasından geçiliyor, burada bir iki ev var. Tırmanışın son kısmı biraz dik. Geçitten sol tarafınızda kalan Pinter gölünü görme şansınız olabilir. İnişin ilk kısmında değil ama hemen sonrasında eğim fazla ve kayalık (2600 - 2400 m irtifa arası). Ardından vadinin içerisindeki patikadan rahat ve hızlı bir şekilde ilerleniliyor ve sonlarına doğru Cuneaz istasyonuna varıyorsunuz (214.7 km, 2095 m irtifa). Burada ufak ama güzel bir dağ evi var. Yiyecekler de oldukça iyi. Yalnız iniş henüz bitmemiş oluyor. Crest istasyonu Cuneaz’dan hemen 1.5 km sonra vadinin sonuna doğru (216.3 km, 1958 m irtifa). Burada zaman kaydediliyor. Atıştıracak şeyler Cuneaz’a göre biraz daha azdı ama Cuneaz’da durmadan Vieux Crest dağ evine devam etmek daha iyi bir seçenek olabilir. Biz Çarşamba sabahı saat 10:58’de varmışız.
Crest’den sonra kısa bir süre patikada ilerliyor (tırmanış var) ve daha sonra toprak ve arada asfalt bir yola çıkıyorsunuz. Bu etap iniş çıkışlı ama irtifa farkı az. Arada Soussun köyünden geçip kayak istasyonlarının olduğu bir yere geliniyor ve uzun olmayan bir tırmanışın ardından Resy’ye varılıyor (220.9 km, 2082 m irtifa). Burada bir dağ evinin bahçesinden geçip (eğer gün içerisinde geçerseniz masalarda oturan turistleri görebilirsiniz) kısmen orman içerisinde görece dik bir inişle Saint Jacques kasabasına iniyorsunuz (222.5 km, 1700 m irtifa). Saint Jacques sonraki ana istasyon olan Valtournenche’dan önceki son kasaba. Yarışa devam edebilmek için buradan en geç Perşembe günü saat 14:00’de çıkmış olmanız gerekli. Biz Çarşamba günü öğlen vardık (100 saatlik orjinal planın yaklaşık olarak 10-12 saat gerisinde). Kasabadaki istasyon ufak bir yer. Dondurma yemek hayalimiz vardı ama açık bir yer bulamadık :-( Burada Michael’ın gelmesini bekleyen eşi ile de karşılaştık (Michael Gressoney’de uyumaya karar vermişti) ve çok fazla vakit kaybetmeden yola devam ettik. İstasyonun hemen yanında etrafı kalabalık bir ambülans gördük. İçinden Serkan'ın Crena du Ley geçidinden önce gördüğü İspanyol sedya üzerinde iki bacağı da sargılı bir şekilde çıktı. Serkan ilk gördüğünde bu İspanyon arazinin ortasında bivak yapıyormuş (ki normalde bu tür bivak yasak). Serkan'ın da içinde olduğu grup yanından geçerken toplanıp onlara katılmış. Kafa feneri çantasında açık bir şekilde duruyormuş. Bir kaç kez uyarmışlar. En sonunda bir İtalyan adamı durdurup işaretle anlatmak zorunda kalmış. Sonra yağmur başlayınca herkes yağmurluklarını çıkartırken bu İspanyon kafa deliği açılmış bir çöp torbası çıkartmış ve onu giymiş. Balçık ve son derece kaygan, kayalık zeminde herkesi sollayıp çılgın bir şekilde aşağıya doğru devam etmiş. Serkan tam bir kamikazeydi diyor. Sonuçta çok da şaşırtıcı olmamış ambülansta iki ayağı sarılı şekilde görmek. TDG katılım ön koşulu getirmediği için malesef bu tür katılımcıları ile karşılaşmak mümkün. Kendi sağlıklarını riske attıkları gibi, organizasyonu da zor durumda bırakıyorlar.
Fotoğraf: TdG web sitesi.
Grand Tournalin dağ evine giden vadi. Fotoğraf: TdG web sitesi.
Saint Jacques ile Valtournenche arasındaki mesafe 14 km, ama arada tekrar 2750 metre üzerine çıkıp inmeniz gerekiyor. Kasabanın hemen çıkışında Evançon nehrinin üzerindeki köprüden geçip patikaya giriyorsunuz. Patika başlangıçta kısmen ormanlık arazide önce 1871 m irtifadaki Croues sonra da 2040 m irtifadaki Nannaz Desot yaylalarından geçiyor (buraya kadar gelen bir araç yolu da var). Nannaz Desot’da doğu yönünde ilerleyen vadinin içerisine giriyor ve akarsuyu takip ederek ilerliyorsunuz. Eğim oldukça az. Koşarken bizim izlenimimiz sonraki istasyon olan Grand Tournalin dağ evinin vadinin görünen ucundan çok uzak olmadığıydı. Ama malesef yanılıyorduk. Yaklaşık 2250 m irtifaya ulaştıktan sonra eğim artıyor ve vadi sağa doğru (kuzey batı yönünde) kıvrılmaya başlıyor. Sol tarafınızda biraz uzaktan araç yolu geçmekle birlikte, vadinin sağ tarafından tırmanışa devam ediyorsunuz (biz tırmanırken karşı yönden inen yürüyüşçüler da vardı). Dağ evi vadinin sonunda (227. km, 2535 m irtifa). Grand Tournalin oldukça büyük bir dağ evi, adını hemen kuzeyinde yer alan zirveden alıyor. Önünde büyük çanlar var, sesi aşağıdan duyuluyor. Biz geldiğimizde iki üç koşucu daha vardı. Yiyecek çok fazla birşey yoktu ama çok güzel bir çorba içtik.
Col di Nanna. Fotoğraf: courir74.com
Col des Fontaines inişi, sağ alt köşede Valtournenche, karşıda ise daha sonra tırmanacağınız baraj (gölü) görünüyor. Fotoğraf: courir74.com
Dağ evinden çıktığınızda geçeceğiniz Nanna geçidi (229.1. km, 2770 m irtifa) karşıda görünüyor (doğu tarafında). Temel olarak vadi çanağının etrafından dolaşıyorsunuz, patika biraz dar ve son kısmında dik. Col di Nanna’dan sonra yaklaşık 1.5 km’lik bir yan geçişle ufak bir gölden geçerek Col des Fontaines’e varıyorsunuz (2695 m irtifa). İniş başlangıçta açık arazi ardından orman içerisinde. Aşağıda Valtournenche kasabasını ve uzakta daha sonra tırmanacağınız baraj gölünü görebiliyorsunuz. İnişin başında ve sonunda geçtiğiniz Cheneil çayı patikanın sağ tarafında kalıyor. Arada aynı isimli bir yayladan da geçiyorsunuz, burada ufak bir istasyon var (233.3. km, 2116 m irtifa). İnişin son kısımları biraz dikçe. İnişin sonunda kasabanın içerisinden geçip meydana ulaştığınızda kurulmuş olan büyük çadırı göreceksiniz. Beşinci ana istasyon olan Valtournenche, diğer adıyla Cretaz, bu çadır ve yanındaki konferans salonunda oluşuyor (236.3 km, 1526 m. irtifa). Yarışa devam edebilmek için en geç Perşembe günü saat 19:00’da giriş ve saat 21:00’de de çıkış yapmış olmanız gerekiyor. Biz (çarşamba) akşam üstü saat 17:18’de varmışız. Orjinal planımız ile uyumlu hatta biraz daha hızlı gelmişiz. Hava henüz kararmamıştı. Yemek için çadırı, duş ve uyku için konferans salonunu kullanıyorsunuz. Sağlık ekipleri de yine orada yer alıyor. Sıcak yemek seçenekleri yeterli idi. Görece dik inişten sonra burada dizlerimize buz uyguladık ve birşeyler atıştırıp kısa bir süre dinlendikten sonra daha ileri bir noktada uyumaya karar vererek saat 18:00’de tekrar yola çıktık.
Valtournenche istasyonunda çıkışta organizasyondan yaşlıca bir amca bizi aldı ve kasabanın içerisinden geçirdikten sonra patikanın başlangıcına kadar eşlik etti. İnsan bu tür davranışlar ile karşılaştığında gerçekten mutlu oluyor. Kendisiyle tokalaşıp teşekkür ettikten sonra Marmore nehrine doğru inen patika girdik. Patikada çok az ilerledikten sonra Serkan ayağında problem olduğunu söyledi, fakat istasyona geri dönmek istemedi. Yol kenarında oturup acıya yol açan su toplamasını patlatıp devam ettik. Biraz vaktimiz aldı ama bu tür sorunlarda kötüleşmesine izin vermeden en kısa zamanda müdahale etmek en iyi seçenek. Patikadan çıkıp asfalt yoldan kısa bir süre düz devam edip Valmartin isimli bir yerleşime geliyor ve buradan orman içerisinde dik bir tırmanışa başlıyorsunuz. Yaklaşık 1700 m irtifada eğim azalıyor ve sola dönüp temel olarak sağ tarafınızda kalan yamacın etrafından dolaşıyorsunuz. Vadinin içerisine girdiğinizde baraj seti görünür hale geliyor. Burada patika geniş ve rahat. Altına ulaştığınızda baraj gerçekten görkemli görünüyor. Hemen altında bir yapı var ama sonraki istasyon olan Rifugio Barmasse burası değil, yaklaşık 350 m. ileride. Bu etapta Serkan biraz yavaş ilerliyordu ve daha uzun süredir uyumamış olan Sertan bir süre dinlenmeye karar verdiğimiz Barmasse dağ evine önden gitti. Rifugio Barmasse (240.7. km, 2175 m irtifa) çok büyük olmayan ama dinlenmek için ideal bir yer. Üst katta ranzalı odalar var. Ana istasyonlardaki kalabalık olmadığı için sakin bir ortamda uyuyabiliyorsunuz. Serkan vardığında Sertan uyumuştu bile. Serkan da ayaklarına soğuk su uyguladıktan sonra yattı. Yaklaşık 1.5 saat uyuduk. Uyandığımızda Nicki de buraya varmıştı. Yarışın durdurulduğu sene burada beklemişler. Bir süre sohbet edip sıcak birşeyler içtikten sonra yeniden yola koyulduk. Öncesinde Serkan'ın ayağındaki bütün bandajı açıp yeniden bakım yapması gerekti. Neyseki bu sefer bakım işe yaradı ve işkence en azından bir süre için son buldu.
Yükseklik profiline bakacak olursanız, Valtournenche ile sonraki kasaba olan Oyace arasındaki bölümün testere dişine benzediğini göreceksiniz. Temel olarak sürekli 2500 metre irtifa üzerindeki geçitlere tırmanıp iniyorsunuz. Bu etaplar Barmasse dağ evinden sonra başlıyor. Dağ evinden çıktıktan sonra önce yokuş aşağı kolay bir koşu var. Ufak bir göletin yanına ulaştığınızda toprak yola giriyor ve yaklaşık 1.5 km kadar görece düz olan bu yolu takip ediyorsunuz. Sonrasında tekrar patika içerisinde tırmanış başlıyor. Bu ilk tırmanışın sonunda Fenetre d’Ersaz geçidi var (244.7 km, 2293 m. irtifa). Kısa bir inişten sonra yaklaşık 2.5 km düz devam ediyor ve Grand Raye yaylasına varıyorsunuz (247.5. km, 2352 m irtifa). Burada sadece içecek olan ufak bir istasyon vardı ve telsiz ile Serkan’ın durumunu haber verdiler. Koşucuları siz farkında olmasanız da takip ettiklerini görebiliyorsunuz. Bir önceki dağevinde çok ilgilenmiyor görünen görevliler aslında bu istasyona haber vermiş ve durumu kontrol etmelerini istemiş. Herşeyin yolunda olduğunu gördükten sonra başarılar dilediler, biz de hızlıca sıcak bir şeyler içip ayrıldık. Daha sonra önce 2500 metre irtifaya tırmanılıyor ve batı yönünde yan geçişle Fenetre du Tsan tepesine geliniyor (250.6. km, 2738 m irtifa). Gece olduğu için bu kısımlarda hızlı ilerledik. Arada Tsan gölünün yanından geçiliyormuş. Biz gölü fark etmedik ama az ışıkta bile dönmekte olduğumuz çanağın manzarası oldukça etkileyici idi. Gündüz daha da güzel görünüyor olmalı. Patika bu kısımlarda dar ve özellikle Fenetre du Tsan’dan sonra teknik, sürekli dik iniş ve çıkışlar var. Önce 2585 metre irtifadaki Luseney gölünün yanındaki Reboulaz bivak noktasından (252. km; burada sanıyoruz gece olduğu için kontrol noktası yoktu ve biz yine göl olduğunun farkına varmadık, ama sulak bir yerden geçtiğimizi hatırlıyoruz) geçiyor ve daha sonra Col Terray’a tırmanıyorsunuz (253.5. km, 2775 m irtifa). Etap kayalık ve dik. Normalde düz baktığınızda görmeye alıştığınız işaretler burada genelde ayak ucu doğrultusunda dimdik aşağıda. Koyu karanlık sanki çanağın aşağısına inecekmişsiniz izlenimi uyanıyor (aşağıda ışık gelen birkaç nokta vardı) ama kayalık kademeli iniş çıkışlarla sağa doğru kıvrılıyor ve ufak bir akarsuyu geçip Cuney dağ evine varıyorsunuz (256.7. km, 2656 m irtifa). Git git varamadığınız bir nokta gibi geldi bize. Dağ evinin önünde kurulmuş olan çadırda önce birşeyler içip atıştırdık. Çadırın içerisinde sıcak hava üfleyen büyükçe bir vantilatör ve çevresine konmuş üç dört tane şezlonga uzanmış koşucu vardı. Öncesinde Serkan’ın gözleri kapanmaya başladığı için burada bir süre uyumaya karar verdik. Eğer Valtournenche veya Barmasse’da iyice dinlendiyseniz, burada uyumanız muhtemelen gerekmeyecektir. Uyumak için dağ evinin içerisinde ranzaların olduğu bir oda var. Biz girdiğimizde içerisi tamamen doluydu, 15'in üzerinde koşucu vardı. Biz de boş bulduğumuz yerlere uzandık. Yaklaşık 45 dakika sonra bir hareketlenme oldu ve yataklar neredeyse tamamen boşaldı. Anladığımız kadarıyla çoğu kişinin planı gün doğumu öncesine kadar dinlenip, etraf aydınlanmaya başlarken yola çıkmakmış. Biz bir süre daha kalmayı tercih ettik.
Fenetre d'Ersaz geçidi. Fotoğraf: TdG web sitesi.
Fenetre d'Ersaz ileVessonaz arasında kayalık ve teknik etaplar var. Fotoğraf: TdG web sitesi.
Uyandıktan sonra yine hızlıca birşeyler içip saat 5 gibi yola çıktık. Hava henüz aydınlanmamıştı. Cuney dağ evi daha önce bahsettiğimiz testere dişine benzer zirve serisinin yaklaşık olarak ortasında yer alıyor. Arada ufak geçitler olmakta birlikte, dağ evinden sonra temel olarak iki geçit kalıyor: Col Chaleby ve Col de Vessonaz. Col Chaleby 2 km’nin biraz üzerinde bir mesafede, irtifa farkı da fazla değil (259. km, 2693 m irtifa). Temel olarak ufak iniş çıkışlarla ve arada kayalık arazide yamacın etrafında sağa doğru kıvrılmaya devam ediyorsunuz. Col Chaleby’den sonra kısa bir iniş ve sonrasında görece dik bir çıkış ve yan geçiş ile Rosaire-Clermont bivak noktasına ulaşılıyor (261.2. km, 2705 m irtifa). Vessonaz geçidi bivaktan hemen sonra (261.6. km, 2788 m irtifa). Geçitten sonra yaklaşık 10 km’lik bir iniş etabı var. İniş yaklaşık 2300 metre irtifaya kadar teknik, oldukça dik ve kayalık. İndiğiniz cayırlık alanın adı Arp Damon (2206 m). Arp Damon’dan hemen sonra yine dik ve kayalık bir iniş var, sonrasında kuzey batı yönünde devam eden vadiye giriyor ve önce az eğimde, sonrasında orman içerisinde akarsuyun yanından inişe devam ediyorsunuz. Bu kısımlar koşmak için rahat.
Fotoğraf: TdG web sitesi.
İnişin son kısmında Betendez çayının üzerindeki bir köprüden geçiyor (burada kısa bir tırmanış var) ve Oyace kasabasına varıyorsunuz (270.9. km, 1463 m irtifa). Bir sonraki ana istasyon olan Ollomont’dan önceki son kasaba. İstasyon asfalt yolun aşağısında, bir spor merkezi, ferah bir yer. Biz Perşembe sabahı saat 11:17’de varmışız. Yarışa devam edebilmek için en geç Cuma günü saat 14:00’de çıkış yapmanız gerekiyor. Geldiğimizde az sayıda koşucu vardı. Koşu boyunca en lezzetli yemeklerden birisini burada yedik, fırında polanta!
Serkan’ın daha önce birlikte koştuğu Samuel ile de burada yeniden karşılaştık. Dizinde bir sorun olmuş. Yaklaşık 3 saat önce vardığında medikal destek istemiş, buz tedavisi yapılırken uykuya dalmış. Biz gördüğümüzde motivasyon olarak oldukça kötü durumdaydı. Uzun süredir TDG'ye hazırlık yaptığı ve bitirmeyi çok önemsediği belliydi. Konuşurken gözleri doluyordu. Dizi şişmiş durumdaydı ama çok da kötü görünmüyordu. Serkan motive etmek için 2011'de UTMB'nin son 100 km'sini sakat dizle koşup bitirmesinin hikayesini anlattı. Medikal olarak da anti-inflamutuar kullanmasının faydalı olacağını söyleyip yanımızdakilerden verdik. Bir süre sonra eşi ve çocuğu da istasyona geldi. Onları görünce daha da toparladı ve devam edeceğini söyleyip bize teşekkür etti. Biz de kendi işlerimize döndük.
Serkan parmağında yeniden toplanmış olan kanı aldırmak istedi (malesef tam noktasını hatırlayamıyoruz ama Gressoney’de yeniden buluştuktan sonra bir noktada Serkan baş parmağını koşarken bir kayaya çarptı ve ciddi şekilde şişti; buraya kadar herhangi bir müdahalede bulunmadık). Bir süre sağlık ekibinin gelmesini bekledik. Şırınga ile toplanmış olan kanı çektiler ve daha sonra gerekirse kullanması için Serkan’a şırınga ucu verdiler. Ardından yeniden yola çıktık.
Oyace istasyonundan çıktıktan sonra önce inmiş olduğunuz asfalt yolu geri çıkıyorsunuz. Ardından görece dik bir tırmanış ile Eclevey yaylasına geliniyor (1573 m irtifa). Buradan kısmen orman içerisinde az eğim ile tırmanış yamacın etrafından devam ediyor. Aşağıdaki vadinin içerisinde yer alan yerleşim yerlerini görebiliyorsunuz. Tırmanışın yaklaşık ortasında, kuzey yönünde uzanan yan vadiye girmeye başladığınız yerde bir su noktası var (Bruson l’Arp, 275.5. km, 2091 m irtifa). Burada bizden önce çıkmış ve yavaş ilerlemekte olan Samuel ile tekrar karşılaştık. Bir iki koşucu daha vardı. Yanımızda kalan son anti-inflamatuarı da ona verip vadinin diğer yakasında yer alan Col Bruson’a doğru tırmanışa devam ettik. Arazi açılıyor ama zorlu bir etap değil. Geçit 2508 metre irtifada (277.1. km). İnişi dik ve zigzaglı. Ollomont kasabası aslında indiğiniz yönde ama yaklaşık olarak 2150 metre irtifaya geldiğinizde patika sağa dönerek kuzey yönünde aşağıdaki vadiye paralel olarak ilerlemeye başlıyor. Kasabadan uzaklaşıyorsunuz. Uzunca bir süre (yaklaşık 2 km) bu şekilde devam ettikten sonra sağ tarafınızda kalan vadi ile birleşiyorsunuz. Burada inşaat halinde olan bir binanın yanından geçtik, yerin adı sanıyoruz Berrio Damon (279.8. km, 1942 m irtifa). Burada bir süre düz inişe devam ettikten sonra tekrar orman içerisine giriyorsunuz ve sürekli zigzaglar çizen geniş ama biraz bozuk zeminli bir patikadan Ollomont kasabasına geliyorsunuz. Son kısım asfalt üzerinde. İnişte zigzagların başladığı noktadan önce bir ilk yardım çadırı vardı.
Ollomont'da uyku yeri çadır içerisindeymiş, biz içerisine girmedik. Fotoğraf: TdG web sitesi.
Kasabaya geldiğinizde etrafta bir hareketlilik göremeyebilirsiniz. Sebebi basit, ana istasyon aslında Ollomont’un merkezinde değil, yaklaşık olarak 750 metre daha kuzeyde bulunan daha ufak bir yerleşimde. Asfalt yolu takip etmek gerekiyor. Bizim için herhangi bir hayal kırıklığı olmadı, çünkü şansımıza merkezde açık bir kafe bulduk ve sonunda dondurmalarımıza kavuştuk :-) Elimizde dondurmalar ile ana istasyona giriş yapmak biraz ilginç olmakla birlikte eğlenceliydi. Tor de Geants’daki son ana istasyon olan Ollomont’a (daha doğrusu Rey’e) saat 16:17’de varmışız (283.4. km, 1396 m irtifa). Yarışa devam edebilmek için en geç Cuma günü 17:00’de giriş ve 19:00’da da çıkış yapmış olmanız gerekiyor.
Ollomont istasyonunda çok uzun süre kalmadığımız için dinlenme yerlerini görmedik, ama yemek yemek için restoranımsı ufak bir yer var. Burada gönüllülerin size aktardığı bir menüden seçim yapıyorsunuz (cidden, şaka yapmıyoruz). Kısa sürede hazırlanıp önünüze geliyor. Ana istasyonlar arasında en güzel yemek buradaydı. Dışarıda az sayıda tuvalet ve duş kabinleri vardı, eğer başka yerde yoksa bu olanaklar biraz kısıtlı olabilir. Ayaklara kısa bir bakım yaptıktan sonra saat 17:00’de yarışın son bölümü için yeniden yola koyulduk. Geriye kaldı iki tırmanış!
İnanılması güç ama yazımız neredeyse bitmek üzere! Ollomont ana istasyonundan çıktıktan hemen sonra patikaya giriyor ve kısa bir yan yükselişten sonra orman içerisinde tırmanışa başlıyorsunuz. Patika rahat ama kısmen dik. Yaklaşık 1900 metre irtifada ormandan çıkılıyor ve çayırlık bir alana geliniyor. Çayırlık alanın sonunda bir toprak yola çıkıyorsunuz ve büyükçe bir binanın yanından geçiyorsunuz. Burada patika sağa dönüyor ve kuzey yönünde kısa bir süre düz devam ediyor. Sonrasında tekrar batıya kıvrılıyor (burası Pessinoille yaylası imiş, 2151 m irtifa), açık ve yine kısmen dik bir arazide tırmanmaya devam ediyor. Biz geçerken karşı yönden oldukça sert bir rüzgar esiyordu ve hava soğuktu. Arada bir iki boş bina var. Col de Champillon geçidi yükselme yönünüzde tam karşınızda yer alıyor. Öncesinde Rifugio Letey dağ evi var (287.7. km, 2433 m irtifa). Biz dağ evine geldiğimizde yemek yemekte olan ufak bir turist grubu ve hemen önümüzden gitmekte olan bir yarışmacı haricince başka kimse yoktu. Burada atıştıracak pek birşey yok, ama üşüdüğümüz için sıcak içecek iyi geldi. Çok kısa bir süre kalıp geçide doğru yükselmeye devam ettik. Tırmanış görece dik ama teknik zorluğu yok. Col Champillon 2707 metre irtifaya sahip (289.5. km). İniş başlangıçta olduça dik, zigzaglar çizerek ilerliyorsunuz. Aşağıda büyük yerleşimler görünüyor, ama yaklaşık olarak 2250 metre irtifaya indiğinizde, patika sert bir şekilde sağa dönüyor ve Ollomont inişine benzer şekilde sol tarafınızda kalan vadiye paralel şekilde bunlardan uzaklaşıyorsunuz. Burada artık hava kararmaya başlamıştı. Yaklaşık 1.5 km’lik bir yan geçişten sonra eğim yeniden artıyor ve sağa doğru kıvrılarak ters yönde koşmaya başlıyorsunuz. Vadi sağ tarafınızda kalıyor. Bu etabın hemen sonunda Ponteille Desot istasyonu var (293.5. km, 1830 m irtifa). İstasyon biraz kuytu bir yerde. Vadinin diğer tarafında da tek tük ışıklar gördüğümüz için bir anda karşımızda görünce şaşırdık (bir yandan da vadinin sonuna devam etmediğimiz için sevindik). Burası ufak bir istasyon ama sıcak içecek ve atıştıracak birşeyler var. Bizim dışımızda bir iki kişi daha vardı. Beklemeden devam ettik.
Col Champillon. Fotoğraf: TdG web sitesi.
Yükseklik profiline baktığınızda, Col Champillon inişinden sonra Saint Rhemy’ye kadar az eğimli yaklaşık 10 km uzunluğunda görece düz bir etap göreceksiniz. Genel hatları ile doğru olmakla birlikte, bu kısım aslında tamamen iniş değil. Arada kısa tırmanışlar da var. Örneğin Ponteille Desot’dan çıktıktan sonra vadinin diğer tarafına geçebilmek ve vadinin diğer tarafında da yamaca çıkabilmek için tırmanmanız gerekiyor. Oldukça geniş bir patikaya giriyor ve önce artık sol tarafınızda kalan vadiye paralel olarak ilerliyor, vadinin sonunda sağa doğru kıvrılıp daha önce Col Champillon geçidinde görmüş olduğunuz yerleşimlerin olduğu (önceki vadiye dik) vadiyi takip etmeye başlıyorsunuz. Rotanın bu kısmında eğer enerjiniz varsa oldukça hızlı ilerleyebilirsiniz, ama yine de beklentinizi üzerinde bir zaman alıyor. Sağ tarafınızda ve ilerinizde kasaba ışıkları gördüğünüz için istasyona yakında varacağım hissine kapılıyorsunuz ama gerçek öyle değil. Koşu yönüne göre karşınızda kalan kasabaya oldukça yaklaşıp zigzaglar çizerek inmeye başladığınızda patika sağa dönüyor ve (diğerini dik kesen) yan bir vadiye giriyorsunuz. Saint Rhemy bu vadinin sonunda, ama istasyon Saint Rhemy’de değil! Büyük umutlarla kasabaya vardığımızda oklar bizi kasabanın içerisinden geçirdi ve 180 derece dönerek vadinin diğer yakasına yönlendirdi (gece kısa bir süre görebilmiş olmakla birlikte güzel bir yer). Gelmiş olduğunuz istikametin ters yönünde iniş devam ediyor ve ana vadiye geri dönüyorsunuz. İstasyon burada (haritada Saint Leonard veya Cuchepache olarak görünen yerleşimlerden birisi) ve ulaşabilmek için kasabanın içerisinde bir süre gitmeniz gerekiyor (303.1. km, ~1600 m irtifa). Biz gece saat 23:29’da varmışız. Saint Rhemy istasyonuna geldiğimizde neredeyse üç tarafı açık bir çadır ile karşılaştık. Sıcak sıvı (çorba ve içecek) vardı ama ısınma olanağı yoktu. Meğerse, bu çadırın arkasında bir bina varmış. Dinlenmeye çalışırken (bu arada yeniden karşılaştığımız Michael ile de sohbet ediyorduk) titremeye başladıktan sonra sorduğumuzda söylediler! Aslında onlar da bize öyle bir yer olduğunu anlatmaya çalışmışlar, ama hep uyuma yeri olarak bahsetmişlerdi. Bizim de uyuma gibi bir planımız olmadığı için pek dikkate almamıştık. Halbuki oturacak yer de varmış. Buraya geçip ayaklarımıza bakım yaptık ve ısınmaya çalıştık. Artık geriye sadece Col Malatra tırmanışı kalmıştı. Aslında bu istasyonda hızlıca birşeyler atıştırıp devam etmek en iyisi, biz anlamsız yere yaklaşık bir saat zaman harcamış olduk. Siz siz olun tanıdıklarla muhabbeti çok uzatmayın!
Merdeux. Fotoğraf: TdG web sitesi.
Col Malatra. Fotoğraf: TdG web sitesi.
Saint Rhemy istasyonundan çıktıktan sonra bir süre yerleşim yerlerinin arasından geçen asfalt bir yoldan yükseliyorsunuz. Yaklaşık olarak 1700 metre irtifaya geldiğiniz zaman, bir yol ayrımı ile karşılaşıyorsunuz. Burada malesef işaret yoktu (veya alınmıştı), sağ tarafınızda bir viyadük var, doğru yön o taraf. Viyadüğün altından geçiyor ve kısa bir süre daha yoldan devam ettikten sonra tekrar patikaya giriyorsunuz. Buradan itibaren yine karşımızdan sert rüzgar almaya başladık. Patika önce sağa sonra sola kıvrılarak aşağıdaki vadiyi takip ediyor ve 2273 metre irtifadaki Tsa de Merdeux’ye varıyor (arada patika olmayan ama bayraklar ile işaretlenmiş yerlerden geçtik). Burada bir dağ evi var ama istasyon değil. Yol geldiği için araçlar vardı (muhtemelen bir kısmı koşucuların destekçilerine ait). Doğu yönünde tırmanışa devam ediyor ve ufak bir gölün yanından geçerek Rifugio Frassati dağ evine ulaşıyorsunuz. Frassati dağ evi oldukça büyük bir yer. Biz geldiğimizde beklentimizin tersine içerisi görece kalabalıktı (uyuyanlar haricinde 6-7 koşucu vardı). Görevlilerle konuşurken birisinin şu anda Serkan'ın çalıştığı yerde (JRC) daha önce çalışmış olduğunu öğrendik. Samimiyet bir anda arttı doğal olarak! Col Malatra aslında dağ evine çok yakın. Daha önce konuşulanlardan geçidin biraz teknik olduğunu duyduğumuz ve sert rüzgar da biraz yorduğu için burada hava aydınlanana kadar 1.5-2 saat civarında uyumaya karar verdik (sanıyorum bunda biraz da içeride gördüğümüz yorgun ve uykulu yüzlerin de etkisi vardı). Daha sonra geçerken de gördüğümüz üzere aslında Malatra geçidi zorlu bir etap değil (özellikle Tor des Geants’dan bir hafta önce koştuğumuz Trofeo Kima düşünüldüğünde). Sadece bir yerde kısa bir ip geçişi var ve biraz dikçe. Geçen sene yarış sırasında burada kar yağışı olmuş, o durumda kesinlikle daha dikkatli olmak gerekir, ama mevcut koşullarda Frassati’de sadece birşeyler atıştırıp devam edebilirmişiz.
Dağ evinin artık tanıdık olan görevlisi bizi kaldırdıktan sonra hızlıca birşeyler atıştırıp sıcak sıvı içtik ve Col Malatra’ya doğru tırmanışa başladık. Hava henüz aydınlanmamıştı ama aydınlanmak üzereydi. Önümüzde giden Polonyalıları geçitten önce yakaladık. Geçitte iki koşucu daha vardı. Col Malatra (315.1. km, 2936 m irtifa) biz de dahil olmak üzere tüm Tor des Geants katılımcıları için çok büyük bir anlam ifade ediyor. Rotanın bu son (gerçekten son) geçidine gelip arkasında uzanan Mont Blanc masifi ile karşılaştığınızda artık sona yaklaştığınızı görüyorsunuz. Yarış henüz bitmemiş oluyor elbette, ama içinizde başarma sevinci duymadığınızı söylemek de yalan olur. Col Malatra’nın inişi rahat, yaklaşık olarak 2500 metre irtifaya geldiğinizde eğim azalıyor ve arada akarsuyu takip ederek Malatra Damon’a geliyorsunuz (2208 m irtifa). Burada birkaç bina vardı ve ters yönde gelmekte olan birkaç kişi ile karşılaştık. Sonrasında aşağı doğru giden vadinin sol tarafından inişe devam ediyor ve Rifugio Bonatti dağ evine ulaşıyorsunuz (320.6. km, 2033 m irtifa). Biz sabah saat 8:30’da varmışız. Burada Ultra Trail du Mont Blanc rotası ile birleşmiş oluyorsunuz. Bonatti dağ evinde sadece kahve içmek için kısa bir süre kaldık. Bonatti - Courmayeur arasındaki etap daha önce her ikimizin de birçok defa geçtiği ve neredeyse ezbere bildiğimiz bir kısım. Rifugio Bertonne’a kadar iniş çıkışlı (328.2. km, 1940 m irtifa; biz saat 10:17’de varmışız, hızlı ilerlediğimiz için arada iki üç kişiyi geçtik), sonrasında biraz tozlu bir patikadan tamamen iniş (Sertan’ın ayakkabısının tabanı iyice eridiği için tozlu zeminde kayıyordu, burada zaman zaman yavaş ilerledik; bizi geri geçtiler). Courmayeur’e yaklaştığınızda asfalt yola bağlanıyor. Daha önce başka yazılarda anlatıldığı için burada detaylarına girmiyoruz.
Son geçit, Col Malatra!
Courmayeur’e girdikten sonra, yokuş aşağı asfaltı takip edip, kilisenin yanından dükkanların olduğu trafiğe kapalı sokağa giriyorsunuz. Finiş taktı sokağın sonunda. Eğer gece çok geç veya sabah çok erken bir saatte gelmediyseniz, sokağın kenarında sizi alkışlayan insanların arasından süzülüp, yaklaşık 330 km ve 24000 m tırmanış sonrası, biraz yorgun, muhtemelen uykusuz ama mutlu bir şekilde bitiş çizgisinden geçiyorsunuz. Genelde birlikte başladığımız koşuları birlikte bitirememe gibi bir huyumuz var, bu sefer şeytanın bacağını kırdık diyebiliriz! Geçtiğiniz her ana istayonda size o istasyona ait bir rozet veriyorlar, bitirince seriyi tamamlamış oluyorsunuz :-)
Courmayeur’e Cuma sabahı saat 11:07’de varmışız. Koşumuz toplamda 121 saat yani 5 gün sürdü. Genel klasmanda 125 ve 126. sıraları aldık. Son geceki biraz gereksiz dinlenme ve beklemeleri yapmamış olsaydık, 118-119 saat civarında bitirme şansımız olabilirdi. Aşağıda 3. bölümde vermiş olduğumuz 100 saatte bitirmek için tahmini ve gerçekleşen süreleri bulabilirsiniz. Temel olarak ciddi farklılıkların yazı boyunca bahsettiğimiz sebeplerden dolayı Donnas ile Niel (ve kısmen Saint Jacques), Cuney ile Oyace, Saint Rhemy ile Bonatti arasında olduğunu görebilirsiniz. İlk kısımdaki yavaşlama da Sertan’ın mide probleminden kaynaklı idi. İyi bir planlama ile süreyi biraz daha azaltmak mümkün olabilir, ama bizim gözlemimiz 100 saat civarında bitirebilmek için inişleri hızlı yapabiliyor olmak gerekiyor.
Finish sonrası.
Geriye dönüp baktığımızda, Tor des Geants’ın şimdiye kadar katıldığımız diğer koşulara göre farklı bir deneyim olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Genel olarak tüm uzun koşularda, karşılaşabileceğiniz çeşitli durumlara karşı zihinsel olarak hazırlıklı olmanız (hava koşulları, sağlık problemleri vb.) ve motivasyonunuzu yüksek tutmanız önemli. Tor des Geants’da artan mesafe, zorluk ve süreden dolayı daha da kritikler. Bu ikisini sağladığınız sürece, eğer gerekli altyapıya da sahipseniz vücudunuz koşu boyunca fiziksel koşullara alışıyor ve uygun bir ritmi bulabiliyorsunuz.
Tor des Geants zorlu ama tüm yanlarıyla bir o kadar da güzel bir ultra trail. Eğer şansımız yeterli olursa bu sene de katılmayı planlıyoruz. Umarız ülkemizden zamanla daha fazla katılım olur. Akınıza takılan konular veya sorularınız varsa bizimle iletişime geçebilirsiniz. Dağlarda ve patikalarda görüşmek dileğiyle!