(Bu yazı 9 Ekim 2017 tarihinde yayımlanmıştır)
Merhabalar! Tor des Géants (kısaca Tor veya TDG) İtalya'nın Aosta vadisinde gerçekleştirilen bir dayanıklılık koşusu (endurance run). Mesafe ve tırmanış nasıl ölçtüğünüze bağlı olarak 330-350 km ve 24.000-30.000 metre arasında değişiyor. Daha önce 2014 ve 2015 yıllarında koşmuştuk. 2014 koşusunun teknik detayları içeren raporunu buradan okuyabilirsiniz (beş bölüm halinde). Geçen sene de yine aynı parkurda ama ters yönde yerel yönetim tarafından düzenlenmiş olan 4K VDA'yı koştuk (Courmayeur yerine Cogne'dan başlayıp bitiyordu). Tor kurası ikimize çıkmamıştı. Serkan son üç senedir önce yırtık sonra kopuk ön diz bağları ile koşuyordu. Geçen sene Aralık ayında başarılı bir ameliyat geçirdi. Henüz patika koşusuna geri dönmüş değil, bu sene de dolayısıyla yarışlara katılamadı. Geleneği bozmak istemedik, Sertan ekibin koşucusu, Serkan ise destekçisi olarak bu sene de Tor'a katıldık. Bu metni yazmaya başlarken amaç aslında teknik detaylara girmeden koşu ile ilgili kısa notlar almaktı, ama Tor gibi uzun bir koşunun notları isteseniz de pek kısa olamıyor. Görece kısa oldu diyelim, iyi okumalar! (birinci tekil şahıs Sertan'ın gözünden anlatıyor)
Tor des Géants bu sene 10-17 Eylül 2017 tarihleri arasında düzenlendi. Türkiye ekibimiz dört kişiydi: Özgür (Öktem), Serkan, Sertan ve Tolga (Güler)! Üçümüz koşacak, Serkan ise istasyonlarda bize destek verecekti. Kurallar gereği istasyonlar dışında destek alamıyorsunuz. Arazi şartlarından dolayı bir iki tanesi dışında ana istasyonlar haricindekilere ulaşmak (eğer destekçi koşmuyorsa) zaten pek mümkün değil. 8 Eylül Cuma günü sabahı çantaları hazırlayıp (destekçi olunca koşu için değil ama destek süreci boyunca gerekli olabilecek eşyalardan dolayı yükümüz daha fazlaydı) öğlen saatlerinde Tolga ve Özgür’ü Milan Malpensa havalimanından alıp Courmayeur’e geçtik. Kaldığımız yer kasabanın ana yürüyüş caddesi Via Roma’nın üzerinde etkinlik (ve finiş) alanının hemen köşesinde oldukça merkezi bir yerdeydi (5 kişinin kalabileceği bir daire; Homeaway sitesi üzerinden kiraladık). Turizm merkezinin olduğu kavşakta ücretsiz araba parkı da vardı (kasaba merkezinde park biraz problem). Ev sahibimiz Stephano oldukça iyi birisi çıktı. Çantaların bir kısmını yarış sonrasında geri almak üzere bırakabildik.
Kayıtlar Cumartesi günüydü. Önceki deneyimlere dayanarak kayıta hemen başladığı zaman değil daha geç gittik ama yine biraz erken olmuş. Kuyrukta beklemek zorunda kaldık. Biz kayıtı bitirdiğimizde artık kuyruk kalmamıştı (saat 18:00 sularında). Su geçirmez eldiven için bulaşık eldivenleri biraz sorun yaratmış olsa da genel olarak kayıt sorunsuz ve (sıra geldikten sonra) kısa sürdü. Akşam makarna partisine katılmadık. Ana istasyonlara organizasyon tarafından götürülen artık Tor ile özleşmiş sarı renkli çantalarınızı (drop bag) isterseniz kayıt sırasında veya Pazar günü yarıştan önce bırakabiliyorsunuz. Makarna partisine gitmeyince biz Pazar sabahı bıraktık. Serkan ile spor merkezine yürümemiz gerekti ama fazla vakit almıyor. Yarış saat 10:00'da başladığı için akşam rahat uyuyabiliyorsunuz. O gün (ve kısmen Cuma akşamı) birlikte rotanın üzerinden geçtik.
Makarna partisi kayıtların yapıldığı spor merkezinde düzenleniyor.
Kayıt sırası.
İlk Tor'dan önce hazırladığımız bir 100 saat planı vardı. Bu sefer de hedef mümkün olduğunca ona uygun gidebilmekti. Yazın biraz yoğun ama güzel bir hazırlık döneminden geçmiştim. 7 Mayıs'ta Lago Maggiore International Trail ile başlayan koşular, 13 Mayıs'ta Tranvulcania, 1-3 Haziran'da ünlü Barkley'in Fransa versiyonu olan ve ilk defa bu sene düzenlenen Chartreuse Terminorum, 10 Haziran'da Scenic Trail, 23 Haziran'da Mont Blanc 80k, 8 Temmuz'da High Trail Vanoise, 16 Temmuz'da Royal Sky Ultra ile devam etti. Transvulcania, Scenic Trail, High Trail Vanoise ve Royal Skyrunner World Series koşularıydı. Ayrıca Ağustos başında Tor rotasının ilk kısmını (Courmayeur - Champorcher arası) antrenman amaçlı durmadan geçtim. Yarıştan bir hafta önce de birlikte UTMB rotasındaydık. Hem rotanın bir kısmını geçtik hem de oradaki koşularda koşan tanıdıklara destek vermeye çalıştık.
Rota iki temel değişiklik haricinde daha önceki yıllarda koştuğumuz gibiydi. Birinci değişiklik Valgrisenche istasyonunun yeri. İstasyon kasaba çıkışındaki Hotel Foyer De Montagne dağ evinden daha yukarıda Perret’ye taşınmış. Dolayısıyla biraz daha tırmanmak gerekiyor. Ayrıca büyük bir bina bulunmadığı için parçalı bir istasyon. Yemek, sağlık ve çanta teslimi ayrı yerlerde. İkinci değişiklik ise Rifugio Cuney’den önce Rifugio Lo Magià’ya inilip çıkılıyor oluşu (4K’da da böyleydi). Koşunun başlangıcından önceki gün (Cumartesi) hava biraz yağışlıydı. Pazar günü ise güzel bir hava vardı. Çok sıcak değildi ama genel olarak güneşliydi.
Yarış normal zamanından yaklaşık 20 dakika gecikmeli olarak başladı. Bunun temel sebebi alana girişteki yoğunluktu. Bu sene her koşucuya ufak GPS takip cihazları taktılar (belki geçen sene de takılmış olabilir). Sadece bu cihazları aktive ediyorlardı ama giriş yeri dardı ve az sayıda gönüllü vardı. Daha iyi planlanmış olsa yoğunluk önlenebilirdi. Ayrıca rastgele malzeme kontrolü de yaptılar. Piyango bana vurdu. Tolga ve Özgür ise şanslıydılar. Yarış boyunca iki kez daha malzemelerim kontrol edildi. Genelleştirmek belki doğru olmayabilir ama bu konuya dikkat ettiklerini söyleyebiliriz.
Tolga, Sertan ve Özgür yarış öncesi.
Tor ile özdeşleşmiş sarı çantalar. Organizasyon bunları ana istasyonlar arasında taşıyor.
Koşunun ilk kısmı temel bir problem haricinde oldukça rahat geçti. La Thuile’e 2014’deki zamanımıza oldukça yakın yaklaşık 2 saat 40 dakika’da gelmişim (saat 13:00). Oysaki bu kısımda hızlı gitmiyordum, özellikle tırmanışta. Sanıyorum start sonrası biraz hızlıca önden gidip çok geride kalmamak bunda rol oynadı. Diğer türlü hemen başlangıçtaki dar patikalarda takılıp kalıyorsunuz. İstasyonlarda fazla vakit kaybetmedim ama düzenli yemeye çalıştım. Temel problem ise Col Arp inişinden itibaren her iki ayak topuğunda su toplaması oldu. Yarışı Salomon XA Endurolar ile koştum. Hem ayakkabı hem de çoraplar daha önceki yarışlarda ve antrenmanlarda kullandığım ve güvendiğim malzemelerdi. Ama beklenmedik olaylar olabiliyor. İlk Tor’da da benzer şekilde hemen koşunun başında su toplaması olmuştu. Biraz rahatsızlık vermekle birlikte koşmamı engellemiyordu, dolayısıyla Valgrisenche’e kadar müdahale etmedim. La Thuile ve Passo Alto arasındaki etapta genelde iddialı kadın koşucular ve geçen yıl Tor’u 5. Sırada bitirmiş Jens ile birlikteydik (Cogne’de yarışı bırakmış). Yine uzun değildi ama Ağustos başındaki antrenman geçişinde Passo Alto tırmanışı daha kısa gelmişti. Bu bölümden itibaren koşucular arasındaki mesafeler açılmaya başladı.
Promoud inişinin sonuna kadar her şey yolundaydı. İstasyona az bir mesafe kala ayağım takılıp yüz üstü düştüm. Sol bacağın ön alt kısmında, kalf çorabının altında yüzeysel sıyrılma oldu. Biraz ağrı vardı ama istasyona kadar gitmeyi engellemedi. İstasyonda çorabı sıyırıp oradaki gönüllü ile baktık. Yüzeysel olduğunu görünce sıcak bir şeyler içip zaman harcamadan devam ettim. Herhangi bir müdahale veya pansuman gerekmedi. Promoud istasyonu eski yerinden (hayvan çiftliği) daha yukarı taşınmış. Yanlış hatırlamıyorsam 4K’da da buradaydı. Planaval ile Valgrisenche arasındaki görece düz etabı fazla zorlamadan ama hızlı yürüyüş temposunda geçmeye çalıştım. Eğer yürürseniz oldukça vakit alıyor. Nehrin sol tarafına geçmeden önce yukarı tırmandırmadılar. Kasabanın girişindeki duvarlı yolda da gece fenerleri veya ateş yoktu (belki sonra koymuşlardır). Yukarıda yazdığım gibi Valgrisenche ana istasyonunun yeri farklıydı. Kasabadan çıktıktan sonra her zamanki gibi asfalttan kısa tırmanış başladığında aşağıda kalan Foyer De Montagne dağ evi görünüyordu ve bir hareketlilik yoktu. Dolayısıyla taşınmış olması pek sürpriz olmadı. O noktada geçen yılın haritasında gösterildiği şekilde baraj gölünün etrafından dolaşıp Chalet d’Epee’ye gideceğimizi zannettim ancak rota pek değişmemiş. Valgrisenche'in üzerinde yer alan Perret mevkiindeki istasyondan çıktıktan hemen sonra aşağıda kalan baraj setine iniyor, vadinin diğer tarafına geçiyor ve orijinal rotaya bağlanıyorsunuz.
Perret’de istasyonun hemen öncesinde Serkan beni karşıladı. Durumum hakkında daha iyi yorum yapabilir ama oldukça rahattım. Saat 19:27’de 2014’deki zamanımıza benzer bir sürede 59. sırada gelmişim. Burada önce sağlık görevlilerine gidip her iki ayağa da pansuman yaptırdık. Ben görmedim ama Serkan’ın bir topuğun iyi durumda olduğunu diğerinde ise daha fazla açılma olduğunu söylediğini hatırlıyorum (sağ ayak). Sanıyorum benim dışımda masaj yaptıran bir iki kişi daha vardı, dolayısıyla beklememiz gerekmedi. Pansuman 15-20 dakika kadar sürdü ve oldukça güzel bir sargı yaptılar (Donnas’a kadar idare etti). Sonrasında restoranın olduğu yere geçip bir şeyler atıştırdık. Burası daha kalabalıktı. Yukarıda bahsettiğim gibi yer darlığından dolayı istasyon parçalı olmuş. Serkan destekçi kartı olmasına rağmen giriş çıkışlarda biraz problem yaşadı.
Bir süre sonra Stephanie (Case)’de geldi. Stephanie Devrim (Celal) aracılığıyla tanıştığımız ve başka yarışlarda da karşılaştığımız başarılı bir koşucu ve Free to Run'ın kurucularından (destekleyin!). Geçen sene Tor'u kadınlarda 3. sırada bitirmişti. Koşunun sonuna kadar istasyonlarda genelde birlikteydik. İstasyonda toplam 35 dakika civarında kalmışım. Önceki senelerde de benzer süre kalmışız ama o zaman sağlık desteği almamıştık. Serkan beni uğurlarken Francesca Canepa’nın eşi de geldi.
Valgrisenche'den sonra Col Fenetre geçidine tırmanılıyor. Hava soğumaya başladığı için Chalet d’Epee’de kısa bir süre durup yağmurluk altını giydim. Geçitten iniş ise oldukça dik olduğu için uzun sürüyor (dik derken gerçekten dik). Burada beni geçen ufak gruplar oldu. Rhemes Notre Dame’a yine 2014’deki süremize benzer zamanda saat 23:39’da 66. sırada gelmişim. 2015’de yarım saat daha geç varmışız ama o zaman mide problemleri yaşadığımı ve Epee’de kustuğumu hatırlıyorum. Muhtemelen ondan dolayı daha yavaştık. İstasyonda biraz dinlenip çay içtim ve bir şeyler atıştırıp devam ettim. Not olarak, yarış boyunca istasyonlarda sıcak sıvı olarak genelde çay tükettim. Sadece bir veya iki yerde kahve içtim. Rhemes sonrasında Col Entrelor geçidi tırmanışı beklediğimden biraz daha yavaştı. Arkadan gelen ve yaklaşan ışıkları görebiliyordum. İnişte geçtiler. Geçitten hemen sonra kontrol istasyonu var. Burada ateşin yanında kısa bir süre oturup bir şeyler içtim ve inişe öyle devam ettim. Eaux Rousses inişi kısa değil ama Ağustos başındaki antrenman geçişi ile karşılaştırdığımda gece geçişlerinin daha uzun geldiğini (veya hissettirdiğini) söyleyebilirim.
Efsane bir isim Bruno Brunod Eaux Rouses istasyonunda. Bu sene koşuyu yarıda bıraktı.
Eaux Rousses istasyonu daha önceki yerindeydi. Vadinin aşağısına almamışlar. Burada Serkan’ı görmek güzel bir sürpriz oldu :-) Koşudan önce buraya gelmenin zor olabileceğini konuşmuştuk ve normalde Cogne'da buluşacaktık. Görece yavaş tırmanış ve inişe rağmen istasyona 2014’den yaklaşık 1.5, 2015’den ise 1 saat önce saat 3:52’de 66. sırada gelmişim (artık Pazartesi).
Yalnız 2015’de koşullar gerçekten oldukça kötüydü. Col Entrelor’da kar fırtınasından geçmiş sonrasında yoğun yağmur altında su ve çamur içerisindeki patikalardan inişi gerçekleştirmiştik. 2014’de ise Rhemes’de uyumuştuk. Serkan’ın iyi bir pozisyonda olduğumu söylediğini hatırlıyorum. Yine Tolga ve Özgür’ün durumlarını konuştuk. Stephanie ile burada da karşılaştık. Bir şeyler atıştırdıktan sonra Cogne’da buluşmak üzere Serkan ile vedalaştık ve yola devam ettim.
Eaux Rousses'dan sonra Tor'un en yüksel geçidi olan Col Loson'a tırmanıyorsunuz (3300 metre irtifada). Tırmanış temel olarak iki bölümden oluşuyor. Vadinin başlangıcında yer alan park bekçilerinin kulübesine kadar olan ve genelde orman içerisindeki birinci etap ve sonrasında açıkta geçen asıl geçit tırmanışın olduğu ikinci etap. Her ikisinde de fazla zorlamadan makul bir tempo ile ilerledim. Park bekçilerinin kulübesinde kadın bir park görevlisi ve köpeği vardı ve sıcak bir şeyler içmek isteyip istemediğimi sordu. Orada kısa bir süre dinlenip çay içtim. İrtifanın yüksek olmasından dolayı hava soğuktu ama geçen senelerde olduğu gibi kar veya yağmur yoktu. Bu etapta tırmanışta birkaç kişinin beni geçtiğini hatırlıyorum (özellikle bekçi kulübesindeyken) ama sonrasında geçen pek olmadı. Geçidin diğer tarafında yer alan Rifugio Sella dağ evine saat 8:38’de 56. sırada gelmişim. Fazla vakit kaybetmeden bir şeyler içip devam ettim. İnişte kısaltmalar kapatılmış, dolayısıyla zigzag çizen yolu takip etmek gerekiyor. Antrenman geçişinde bununla ilgili tabelaları görmüştüm, dolayısıyla sürpriz olmadı. İnişin sonunda vardığınız Valnontey kasabası ve Cogne arasındaki görece düz etap kısa sürdü.
Cogne’un girişinde Serkan beni bekliyordu. Kasaba oldukça sakindi ve koşucuları karşılayanlar pek yoktu. İstasyondan hemen önce kilisenin yanından geçerken bir cenaze törenine denk geldik. Cogne istasyonuna saat 10:04’de 52. sırada varmışım. 2014’den yaklaşık 2.5 (Serkan 2 saat önce varmış, Sella’da ayrılmıştık), 2015’den ise 3.5 saat önce (2015’de biz Eaux Rousses’deyken yarış durdurulmuştu). 2015’de hazırladığımız zaman çizelgesine bakınca 100 saat hedefi için 24-25 saat aralığında Cogne’a gelmeyi hesaplamışız, o tempoya uygun gidiyormuşum. İstasyon büyük oranda boştu ve sanıyorum sıralamada iyi bir konumdaydım. Burada tuvalete gittim (vakit alıyor :-) ve masaj yaptırdım. Ayak tabanlarındaki bandajlara ise dokunmadık. Yemek seçenekleri önceki senelere göre daha kısıtlıydı. İstasyonda yaklaşık 50 dakika kalmışım (2014’de burada uyumuş ve beş saat kadar kalmıştım, Serkan 1.5 saat kalmış; 2015’de ise sadece 35 dakika kalmışız). Belki biraz daha azaltılabilirdi ama aşırı zaman kaybetmediğimi söyleyebiliriz. Saat 10:53’de Donnas’ta buluşmak üzere Serkan ile vedalaşıp tekrar yola koyuldum. Plan gün ışığından mümkün olduğunca faydalanıp uyumadan Donnas’a ulaşmaktı. Fiziksel ve zihinsel olarak iyi durumdaydım.
Cogne’un çıkışında her zamanki gibi gönüllü kahve ikramı vardı. Oradaki insanlar kahve ikramlarını kabul eden ilk kişi olduğumu söylediler :-) Anlaşılan öndeki koşucular durmadan devam etmişler. Cogne ve Champorcher arasındaki etap Ağustos başındaki antrenman geçişinin en fazla faydasının olduğu kısımdı. Antrenman esnasında bu etabı gece geçmiştim ve görece uzun sürdüğünü biliyordum. Dolayısıyla hazırlıklıydım. Lillaz kasabasından hemen sonra yer alan Goilles’de yanımdaki başka bir koşucunun malzemelerini kontrol ettiler. Beni ise kontrol etmediler (starttaki kontrolde göğüs numarasına yeşil bir işaret koymuşlardı, onu gösterdim; bu işaret daha sonra silindi tabi). Rifugio Sogno’ya kadar olan kısmı fazla zorlamadan yine makul bir tempo ile geçtim. Bu kısımlarda artık genelde yalnızdım.
Rifugio Sogno dağ evinde daha önceki senelerde ve antrenman geçişlerimizde karşılaştığımız ve dost olduğumuz gönüllü yine vardı (kadın gönüllü ise yoktu; maalesef isimlerini hatırlayamadık). Kısaca sohbet ettik. Az romlu sütlü tatlı ikram etti, oldukça güzeldi! O da iyi bir pozisyonda olduğumu söyledi. İstasyonda fazla kalmadan geçide devam ettim. Geçitte ve inişinde az da olsa kar vardı. Arada toplayıp ağzıma attım. İyi geliyor :-) Rifugio Miserin dağ evinde her zamanki gibi istasyon yoktu (4K’da vardı). Miserin ve Dondena dağ evi arasındaki iniş etabı antrenman geçişinde uzun gelmişti ama bu sefer gündüz olmasının da etkisiyle görece kısa sürdü. En azından vadinin döndüğü yer görülüyordu. Mümkün olduğunca hızlı gitmeye çalıştım. Dondena dağ evinde çay içip bir şeyler atıştırdım ve gönüllülerle sohbet ettik. Bizi önceki senelerden tanıyan ve Serkan’ın çalıştığı enstitüyü bilen fizikçi bir kadın gönüllü vardı. Yine uzun süre kalmadan inişe devam ettim.
4K’da Dondena dağ evi ve Champorcher arasındaki etap benim için uykusuzluk vurgunu dolayısıyla tamamen bir boşluk. Tek hatırladığım Rus takımın Dondena’ya çok yaklaştığımızda bana yardım ettiği ve koluma girip dağ evine ulaşmama yardımcı olduğu. Serkan daha iyi biliyor olmalı :-) Bu sefer rahat ve hızlı bir iniş oldu. Ağustos başındaki antrenman geçişinden dolayı ne zaman kasabaya yaklaşmış olacağımı biliyordum. Champorcher’e saat 16:46’da 40. sırada varmışım. Daha önceki planlamada 31-32 saat öngörmüşüz ve buna uygun olmuş. Ben geldiğimde temel olarak istasyon bomboştu. Sadece ben ve gönüllüler vardık. Hızlıca bir şeyler atıştırıp devam ettim.
Champorcher ve Donnas arasındaki etap temel olarak iniş ama Champorcher’den ve Pontboset’den sonra iki tırmanış etabı var. Birincisi kayalık bir zeminde. Bu tırmanışa başlarken arkamdan iyi tempoda bir koşucu geldi ve beni geçti. Yokuş yukarı koşuyordu ben de denemeye karar verdim. İçimden 1, 2, 3, 4 diye sayarak benzer bir tempoda tırmanışı tamamladım. Aynı sayma tekniğini inişte de kullandım (sonraki dört adımı atacağım yerleri önceden belirlemeye çalışarak) ve işe yaradı. Arada yol üzerindeki diğer kasabalardan geçilip Pontboset’ye varıyorsunuz. Aradaki mesafe yaklaşık 9 km, dolayısıyla kısa sayılmaz. 4K’da Pontboset’de büyük bir çadır kurulmuştu (çalgı ve şarkılar eşliğinde uyuma maceram var), Tor’daki istasyon ise daha önceki senelerdeki gibiydi. Durmadan devam ettim. Yarış öncesinde Tolga ve Özgür ile rotayı konuşurken Serkan patika daha insan yapımı hale geldiği zaman inişin sonlarına yaklaşıldığını söylemişti. Bu genel olarak doğru sayılır ama arada terk edilmiş evler de olduğu için özellikle daha önce geçmemiş kişiler için ayırt etmek biraz zor olabilir. Sona doğru bir köprüden geçiyorsunuz, o muhtemelen daha belirgin bir işaret. İnişin sonunda varılan Hone kasabası ve Bard’da ben geçerken kimseler yoktu. Bard’ın girişinde nehri geçtiğiniz köprüden önce bir tren yolu geçidi var. Ben yaklaşırken kapalıydı ama oldukça şanslıydım beklememe gerek olmadan açıldı. Burada artık hava kararmıştı ama Donnas’a kadar asfalt ve düz bir etap olduğu için kafa fenerini takmam gerekmedi. Hızlı koşmak pek mümkün olmuyor tabi.
Donnas’ın girişindeki Roma yolunda fotoğraf çeken gönüllüler haricinde kasaba yine ıssızdı. İstasyona yaklaşırken az sayıda insan ve kaldırımda koştuğunuz için arabalar vardı. Donnas’a saat 20:28’de 40. sırada varmışım. 2014’den 8.5 (Serkan 4 saat önce varmış), 2015’den ise 4 saat önce. Daha önceki planlamada 35-37 saat olarak öngörmüşüz ve yine bununla uyumlu olmuş. Yarış öncesinde Tolga ve Özgür ile konuşurken temel çıkarımımız rotanın Donnas’tan sonraki kısmının zaman olarak Donnas’a kadar olan sürenin iki katı olduğu şeklindeydi. Mevcut durumda yaklaşık 102-103 saat olası görünüyordu. Ben içeri girdikten hemen sonra Serkan’da geldi. Yanında pizza da getirmişti :-) Ben tam istasyona girerken o da pizzayı almış, otoparktaki arabadan diğer eşyaları almaya gitmiş. Arabadayken alkış sesleri geldiğinde, sanırım Sertan demiş, uzaktan bakınca benim kapıdan girdiğimi görmüş. İstasyondaki diğer yemek seçenekleri yine önceki senelere göre sınırlıydı. Pizzanın ancak yarısını yiyebildim ama oldukça güzeldi! Diğer yarısı Tolga’ya kısmetmiş. Kısaca Tolga ve Özgür’ün durumunu konuştuk. Burada tuvalet molası verdim ve ayak bandajlarını yeniletmek gerekti. Ayrıca giysileri de değiştirip gece olduğu için uzun tayta geçtim. Sağ ayak bileğinde kalf çorabının alt lastiğinden olduğunu sandığım bir şişlik vardı. Meğerse tendon problemiymiş. İstasyonda Cogne’a benzer şekilde toplamda yaklaşık bir saat kalmışım (2014’de 1 saat 20 dakika, 2015’de ise uyuduğum için 2.5 saat; Serkan 2014’de 3 saat - uyumuş olmalı, 2015’de ise sadece 30 dakika kalmış). Sağlık desteği alındığında süre ister istemez artıyor. Uyku durumu fena değildi, onun için Serkan ile daha önce konuştuğumuz gibi Sassa veya Rifugio Coda dağ evinde uyuma planıyla yola devam etmeye karar verdim.
Donnas'taki pizza.
Donnas'tan çıkarken gece etabı giysilerine geçiş.
Donnas ile Pont Saint Martin arasında eskiden önce yukarı asfalt yola tırmanıyor sonra üzüm bağlarının arasından geri iniliyordu. Bu kısım artık 4K’da olduğu gibi düz yola alınmış. Donnas'tan çıktıktan sonra ana yol takip ediliyor. Pont Saint Martin’de şeytan kostümlü genç bir çocuk vardı. Gelen her koşucuyu karşılayacağını söyledi (biraz zor bir hedef :-). Birlikte fotoğraf çektirdik ve tarihi köprünün sonuna kadar bana eşlik etti. Daha önceki seferlerden farklı olarak köprü gece fenerleri ile süslü değildi.
Pont Saint Martin'den çıkıp patikaya girince, uzunca bir süre basamak basamak tırmanıyor. Bu kısmı normal tırmanış olarak hatırlıyordum. Dolayısıyla bir süre sonra biraz sıkıcı hal aldı. Kolay değil yalnız çünkü oldukça dik. Tırmanışın sonunda yan geçiş yaparak Perloz’a iniş ise kısa sürdü. İstasyonda sadece suyumu yenileyip devam ettim. Tarihi taş köprüden geçiş (gece pek bir şey görünmüyor maalesef, daha önce geçmemiş olsam pek fark etmezdim) ve sonrasındaki asfalt kısım hızlı geçti. Baraj setine (veya köprü) ulaşmak ise tahminimden daha uzun sürdü (en azından öyle geldi). Sonrasında yine basamaklı ve dik çıkışı iyi arkadan gelen bir iki kişi olduğu için güzel bir tempoda geçtim. Sassa’nın en son evlerden sonra daha içeride olduğunu hatırlıyordum, bu beklentiler açısından iyi oldu.
Sassa’ya Salı günü saat 01:02’de 33. sırada varmışım. Donnas'ta uyuyanlar olmalı. 2014’den yaklaşık 9 saat 40 dakika, 2015’den ise 7 saat önce; Serkan ise 2014’de 7 ve 2015’de ise 5 saat önce varmış. İstasyon doğal olarak boştu ama görece fazla sayıda genç gönüllü vardı. Henüz uyku bastırmamıştı, burada sıcak bir şeyler içtikten sonra Rifugio Coda’da doğru devam ettim. İlk tırmanıştan sonra geçide yaklaşıldığında eğim azalıyor ama ağaçlardan dolayı geçidin yerini tahmin etmek biraz zor. Rifugio Coda dağ evinin yer aldığı sırta kadar olan bölüm rahat bir şekilde geçti. Sonrasında ise sırta tırmanırken başlayan rüzgar, sırtta oldukça sert esmeye başladı ve sis bastırdı. Dağ evinin ışıkları yaklaşana kadar görünmüyor. Bu kısımda oldukça üşüdüğümü söyleyebilirim. İstasyonda sanıyorum daha önceden gelmiş bir veya iki koşucu daha vardı. Varış saatini tam olarak hatırlayamamakla birlikte uyumak için uygun bir zamandı. Burada iki saat kadar uyumayı daha önceden konuşmuştuk. Eğer 100 saat civarında bir süre hedefleniyorsa Coda ilk uyku için makul bir seçenek. Tek dezavantajı odaların soğuk olması. Daha önce Serkan burada uyuduğu için bu durum hakkında bizi uyarmıştı. Nitekim muhtemelen öncesinde soğuk yediğim için çift battaniye kullanmama rağmen arada titremeler devam etti. Kesintisiz olmamasına rağmen dinlendirici bir uyku oldu. Bir süre sonra Stephanie’nin de benim kaldığım odaya gelip uykuya yattığını hatırlıyorum. İki saat bitmeden sanıyorum yaklaşık 1 saat 45 sonra kalktım. İçeride daha fazla sayıda koşucu vardı. Çorba içip bir şeyler yedikten sonra fazla vakit harcamadan yola çıktım. Öncesinde rüzgardan dolayı yağmurluk altını da giymiş olabilirim ama tam olarak hatırlayamıyorum.
Rifugio Coda’dan çıktığımda hava henüz aydınlanmamıştı. İnişin ilk kısmı hızlı geçti, sonrasında gönüllü istasyona kadar olan kısım ise hatırladığımdan daha uzun geldi. Genel olarak geniş yolda koştuğumuz aklımda kalmış. Nitekim başlangıçta öyleydi ama kısa bir süre sonra yoldan ayrılıp tırmanış ve inişler şeklinde devam etti. Rota üzerinde bir evin önünden geçiliyor ve bu evin sahipleri gönüllü olarak koşuculara yiyecek ve içecek ikram ediyorlar (bkz. 2014 yarış raporu). Bu sefer güzel turta ve çeşitli meyveler vardı. Buraya başka iki koşucu ile aynı zamanda geldik. Öncesinde veya sonrasında birkaç kişinin beni geçtiğini hatırlıyorum.
Lago Vargno’ya yaklaşırken artık hava aydınlanmıştı. Son inişi iyi bir tempoda yaptım. Baraj setini geçip kısa yokuşu tırmandıktan sonra istasyon ile karşılaşmayı bekliyordum ama beklediğim gibi olmadı. Daha önce istasyonun olduğu bina ve çevresinde kimseler yoktu. İstasyonun daha yukarıdaki binalara alınmış olabileceğini düşünüp tırmanışa devam ettim ama o binalar da benzer durumdaydı. Bir süre sonra patika kayalık bir hal aldı, baraj gölünden de oldukça yükselmiştim. İstasyonu atlamadığımdan emin olmak için Serkan’ı telefonla aradım. Şansımıza şebeke çekiyordu. Durumu anlatıp Lago Vargno’da istasyon olup olmadığını sormasını rica ettim. Öğrenip geri arayacağını söyledi. Kısa bir dinlenmeden sonra sonra yeniden konuştuk ve Lago Vargno’da istasyon olmadığını, istasyonun Rifugio Barma’da olduğunu teyit etti. Kayalık patika sizi bir çanağa çıkartıyor (burada bir dağ evi vardı) ve çanaktan ikinci bir tırmanış etabı sonrasında yukarıdaki göle ve yanındaki dağ evine ulaşıyorsunuz.
Rifugio Barma dağ evine saat 7:47’de varmışım. Buraya ilk defa 4K’da gelmiştik. Daha önce rota Lago Vargno’dan doğrudan Col Marmontana’ya devam ediyordu. Rifugio Barma yeni ve büyükçe bir dağ evi. İstasyonda bir kaç koşucu daha vardı. Bir kısmı burada uyumuş olabilir. Buraya gelmeden önce sol ayak baş parmağının tırnağı acımaya başlamıştı. Sanıyorum kayaya veya benzeri bir engele çarptığımda tırnak kökünden çıkmış. Pek yapılabilecek bir şey yoktu. Bantlayıp, kısa bir dinlenme ve bir şeyler atıştırdıktan sonra yola devam ettim. Rifugio Barma’dan sonra bir süre daha kayalık patikadan devam ediyor ve sonra geniş toprak araç yoluna çıkılıyor. Daha önce bu yola doğrudan geliniyordu. Koşabilirseniz hızlı gidilebilecek bir kısım. Nitekim önümden hızlıca giden bir iki kişi vardı. Ben arada koşmakla birlikte genelde makul tempoda yürüyerek devam ettim. Yayla evlerinden sonra vadinin sol tarafına geçip Col Marmontana’ya zig zaglar çizerek tırmandığınız son kısımda rüzgar vardı. Geçitten Lago Chiaro inişi kısa sürüyor. Yalnız iki etaplı. Biraz sabretmek gerekli. Daha önceki senelerde buradaki ufak istasyonda güzel et yemeği (sıcak veya soğuk) oluyordu. Bu sefer maalesef belki de henüz sabah olduğu için yoktu. Sıcak bir şeyler içip devam ettim.
Lago Chiaro’dan sonra vadiden biraz alçalıp daha sonra Crena du Lay geçidine tırmanılıyor. Biraz dikçe. Önümdeki bir koşusunun temposuna uyup birlikte tırmandık. Geçitten indikten sonraki iniş ve çıkışlı kısım biraz vakit alıcıydı. Sanıyorum yavaşladım. Pek kolay olmasa da mümkün olduğunca hızlı geçmeye çalışmakta fayda var. Col della Vecchia istasyonu bu etabın ikinci hayal kırıklığı oldu. Maalesef taş üzerinde hazırladıkları mangalda etler yoktu :-( Mangallar yanmaya başlamıştı aslında ama ya henüz erkendi ya da bu sefer paylaşmak istemediler (Tolgalar geçerken varmış). Vakit harcamadan geçide doğru devam ettim. Col della Vecchia geçidinden Niel’e kadar olan kısım rahat geçti. İnişin ilk kısmı güzel bir tempodaydı ama vadi içerisinde zig zaglar çizerek devam eden ve demir merdivende sonlanan kısımda pek hızlı gidemedim. Demir merdiveni geçtikten sonra uzunca gelen (veya öyle hissettiren) bir tırmanış etabı var. Tırmanışın sonundan sonra iniş ise çabuk geçti. Yan vadiye ne zaman döndüğümüzü tam olarak fark etmedim. Patikadan kasabanın ilerisine kadar gidildiğini hatırlıyordum, gece olmadığı için sizi sabırsızlandıracak geride bırakılan ışıklar da yoktu.
Niel’e saat 12:42’de 38. sırada varmışım. 2014’den 8 saat 40 dakika (Serkan 6 saat önce varmış), 2015’den ise 4.5 saat önce. İstasyonda önce tuvalet molası verdim (istasyonun yanındaki restoranın tuvaleti rahat) sonrasında önceki senelerde olduğu gibi Polenta yemeyi umuyordum (2015’den Serkan ile burada fotoğrafımız var). Masalarda her zamanki yiyecekler vardı, neredeyse üçüncü hayal kırıklığı olacaktı, neyse ki sorunca var dediler :-) Keyifle kıymalı polentayı mideye indirip yola koyuldum. Önceki Torlarda Niel ve Gressoney arasındaki etabı hep gece geçmiştik. 4K’da ise gün ışığında. Bu son seferden ters yönden de olsa rotayı hatırlıyordum. Col Lasoney tırmanışını hızlı olmasa da rahat bir tempoyla yaptım. Hava güneşliydi. Geçitten sonra önce düz platoda ilerliyor sonra da vadiden inişe geçiyorsunuz. Burada geriden gelip beni yakalayan başka bir koşucu ile birlikteydik. Platoda sert rüzgar vardı. Vadi içerisine girince azalır düşüncesiyle yağmurluğumu giymedim. Bu koşu boyunca yaptığım ilk hata oldu. Rüzgar maalesef Ober Loo’ya yaklaşana kadar dinmedi ve ince üst ile soğuk yemiş oldum. Bu o gece ve sonraki gün soğuk algınlığı olarak kendisini gösterdi.
Ober Loo bizim Tor’daki en sevdiğimiz istasyonlardan birisi. Kendileri de sporcu (kayakçı) olan genç kadın gönüllüler de dahil olmak üzere genelde hep aynı kişiler oluyor. Ayrıca harika mantı yeme şansınız var. Bu sefer gündüz geçince istasyonda oldukça fazla sayıda gönüllü ve izleyici vardı. Çanlarla sizi karşılıyorlar. Çanı çalanlardan birisi de bahsettiğim kadın gönüllülerden birisiydi, kısaca selamlaştık. Bu sefer mantı yemeden sadece suyumu yenileyip devam ettim. Vadinin sonunda inişin bir kısmı kayalık ama sonra rahatlıyor. Asfalta ulaşmak hatırladığımdan biraz daha uzun sürdü (yaklaşınca yukarıdan yolu görüyorsunuz). İnişi tamamladıktan sonra Gressoney istasyonuna ulaşabilmek için bir süre asfalt yolda ilerlemek gerekiyor. Burada yakında geleceğimi haber vermek için Serkan’a telefon ettim. Hava güneşli olduğu için mümkünse dondurma bulma şansı olup olmadığını da sordum. Biraz zor olduğunu ama bakacağını söyledi. Pek koşma şansı olmadı ama hız adımlarla yürümeye çalıştım.
Gressoney’e saat 16:25’de 35. sırada varmışım. 2015’den 5 saat 15 dakika önce (2014’de sadece çıkış zamanımız var). İstasyonun önünde Serkan beni karşıladı. Ben geldiğimde istasyon boştu. Sanıyorum güzel bir pozisyondaydım ve genel olarak sıralamamı koruyordum. Serkan dondurmayı bulmuştu :-) Yanında yoğurt da getirmişti ama ondan yemedim. Biraz yorgunluk vardı ama onun haricinde iyi durumdaydım. Gressoney’de yarım saat kaldım. Sonrasında Serkan beni kovaladı.
2014’den 13 saat, 2015’den ise 6.5 saat önce çıkış yapmışım. Üzerinden zaman geçtiğinden olsa gerek, Alpenzu tırmanışının başladığı Chemonal köyüne kadar olan düz etap özellikle nehri takip ettiğiniz ikinci kısımda bana biraz farklı geldi. Arada bir iki köprünün yanından geçiyorsunuz. Her seferinde bu olsa gerek dedim, ama öyle olmadı tabi. Tırmanış başlangıçta dik ama bunu bildiğim için hazırlıklıydım. Rifugio Alpenzu dağ evine kadar orman içerisinden rahat bir tırmanış oldu. Dağ evinde sıcak bir şeyler içip Col Pinter’e doğru devam ettim.
Ana istasyonlardan çıkarken ve yarışı bitirince Tor posterini imzalıyorsunuz.
Rifugio Alpenzu dağ evinden sonraki çayırlık kısımı geçip vadi içerisine girince rüzgar başladı ve hava ciddi şekilde soğudu. Hemen aşağıda dondurma yediğimi hatırlamak ilginç. Geçitten mümkün olduğunca çabuk geçebilmek için tempomu hızlandırmaya çalıştım. Geçide vardığımda henüz hava kararmamıştı ve sis vardı. İniş biraz dikçe ve işaretler görece azdı. 2015’de gece geçerken yine benzer bir durum vardı ve daha kötü olan hava koşullarında işaretleri görmekte zorlanmıştık. Aydınlıkta takip etmek daha kolay oluyor. Daha önceki senelerde buradan önce Cuneaz oradan da Crest dağ evlerine iniliyordu. Bu sefer ise rota daha farklıydı. Önce vadinin sol tarafında dik ve dar patikalardan iniyor, sonra vadinin sağ tarafında geçiyorsunuz. Bu kısımda hava kararmıştı ve işaretler yok denecek kadar azdı. Tam bu zamanlarda Serkan da bana telefon etti ve öndeki bir kaç koşucunun rota dışına çıkmış olabileceklerini (çıkmamışlar), dikkatli olmamı söyledi. Ben de işaretleme durumunu aktardım. Bir süre sonra önden giden başka bir koşucuyu yakalayınca aramızda mesafe olmakla birlikte ışığını görerek ilerlemek daha rahat oldu. Bir kayak merkezinden geçip daha önceki senelere göre ters yönden Crest dağ evine indik. Dağ evi (henüz) pek istasyon modunda değildi, ben de durmadan devam ettim. Crest dağ evinden sonra patikadan Champoluc kasabasına iniyor ve asfalt yola çıkıyorsunuz. Kasabanın ışıkları yukarıdan görünüyor ama varmak biraz vakit alıyor, iniş dik. İstasyon ise kasabanın ilerisinde. Kasaba ben geçerken ıssızdı.
Champoluc’a saat 22:22’de 33. sırada varmışım. 4K’da da istasyon buradaydı, yeni bir spor salonu. Serkan beni girişte karşıladı. Yanında pizza da getirmişti! Kısa bir tuvalet molasının ardından, pizzanın bir kısmını yedim (kalanını daha önce bir süre birlikte koştuğum Fransız bir koşucuya ikram ettik; kendisiyle Ollomont’dan da birlikte çıktık ama dizi yüzünden Saint Rhemy en Bosses’de bırakmak zorunda kalmış) ve bir şeyler içip yola devam ettim. Plan duruma göre Grand Tournalin dağ evinde veya Valtournenche’de ikinci kez uyumaktı.
Champoluc ve Saint Jacques kasabası arası düz bir etap. Koşulursa çabuk geçiliyor, ben yavaş olmayan bir tempoda ilerlemeye çalıştım. Sonrasında tırmanış başlıyor. Önceki seferlerde buradan gün ışığında geçmiştik, dolayısıyla tırmanışın iki etaplı olduğunu hatırlıyordum. İkinci etapta vadi sağa kıvrılmaya başlamadan önce gözler yavaş yavaş kapanmaya başladı. Tırmanışın son kısmında arkadan bana yetişen bir koşucuyu takip ettim. Grand Tournalin dağ evinin ışıkları çok yakınına gelinceye kadar görünmedi. Burada yaklaşık 2 saat uyudum. Biraz zorlayıp Valtournenche’e devam etmek mümkün olabilirdi ama orada da uyumam gerekecekti. Dağ evinde odalar geniş ve sıcak. Uyumak için iyi bir alternatif. Odada benden başka kimse yoktu. Kalkınca sıcak bir şeyler yiyip içtikten sonra yola devam ettim. Grand Tournalin ile Col di Nana arasındaki mesafe oldukça kısa. Sonrasında Col de Fontaines’e gelmek hatırladığımdan biraz daha uzun sürdü. Arada başka tırmanışlar da var. Dolayısıyla yanıltıcı oluyor. Sonrasında iniş görece rahat.
Serkan beni Valtournenche’de kasabanın girişinde karşıladı. İstasyon kasabanın merkezinde. Çarşamba Saat 5:27’de 37. sırada giriş yapmışım. 2014’den 12 saat, 2015’den ise yaklaşık 8 saat önce. Önceki planlamada 67-69 saat olarak öngörmüşüz ve yine ona uygun bir zaman olmuş. Yarıştan önceki kahvaltılarımızda müslimiz vardı. Serkan Özgür’ün istasyonda rica ettiğini, onun için yanında olduğunu söyledi. İçerisine Nutella da karıştırınca harika bir kahvaltı oldu. Grand Tournalin’de uyuyunca burada dinlenmek gerekmedi. Arada uyumama rağmen sıralamam fazla değişmemiş. Ayaklardaki bandajlara da müdahale etmedik, dolayısıyla yarım saat sonra Serkan beni uğurladı ve çıkış yaptım. 2014’de 45 dakika, 2015’de ise 1 saat 10 dakika kalmışız. Hava henüz karanlıktı.
Çarşamba günü eğer 100 saat civarında bir süre hedefleniyorsa en kritik gün. Sonraki ana istasyon olan Ollomont’a kadar uzun bir mesafe var ve yükseklik profilinden de görülebileceği üzere genel olarak hep 2000 metrenin üzerinde kalıyorsunuz. Arada kasaba olarak sadece Oyace var. Zihinsel olarak bu geçişe hazır olmak gerekiyor. Etabın bu sefer zamanlama olarak gündüze denk gelmesi önemli bir avantajdı. 4K’da da bir kısmını gündüz geçtiğimiz için parça parça da olsa rotayı hatırlıyordum.
Rifugio Barmasse tırmanışı, en azından vadiye giriş, hatırladığımdan biraz daha uzun sürdü. Burada kısa bir tuvalet molası verdim. Sonrasında sıcak bir şeyler içip yola devam ettim. Fenetre d'Ersa’ya kadar olan önce iniş ve sonra tırmanış olan etap geniş patikada. Hızlı bir tempoda ilerledim. Vareton istasyonuna geldiğimde yaşlı gönüllüler vardı. Sanıyorum değişim zamanına denk gelmiş, masalar boştu :-) Sıcak çay içip çikolatalı turtalardan atıştırdım (içeriden getirdiler). Ben giderken masa örtülerini seriyorlardı. Daha önceki seferlerden Fenetre de Tzan’ın görece uzakta olduğunu ve ara tırmanışlar olduğunu biliyordum. Dolayısıyla aradaki kısım rahat geçti ve son tırmanış görece kısa sürdü. Geçitte çantalarında bayrak taşıyan iki gönüllü vardı. Sanıyorum Totdret (bu sene Tor'un parçası olarak ilk defa düzenlenen ve rotanın Gressoney - Courmayeur arasındaki kısmında geçen 130 km uzunluğunda bir patika koşusu; zaman limitlerinden dolayı biraz problemli olmuş ve 298 koşucudan sadece 78'i bitirebildi. Birincinin 15 saatte bitirmesini bekliyorlamış 24 saat sürdü.) için ek işaretleme yapıyor olabilirler. Geçitten vadiye iniş biraz dikçe ama zig zaglar çiziyorsunuz. Son kısımlarında aşağıdan geçide giden insanlar ile karşılaştım. Vadiye indikten sonra eğim azalıyor. Burada koşmak mümkün. Lo Magia dağ evi vadinin sonunda.
Lo Magia yeni bir dağ evi. İlk defa geçen sene 4K’da gelmiştik. Öncesinde rotada bu iniş ve çıkış yoktu. Onun yerine Reboulaz bivak yerine devam ediliyor ve oradan Cuney dağ evine geçiliyordu. Herhangi bir problem yaşandığında veya kötü hava koşullarında insanları oradan indirmek daha zor. Ben geldiğimde Lo Magia istasyonunda başka koşucu yoktu. İstasyon olarak ayrılmış olan oda boştu ve herhangi bir gönüllü görünmüyordu. Ben içeri girince sanıyorum dağ evinde çalışan kadın görevlilerden birisi gelip ilgilendi. Temel su kaynağım olan pet şişesinin kapağı önceki istasyonlarda karıştığı için sızdırıyordu, sorunca bana yenisini verdi. Normalde paralıymış ama benden almadı :-) Dağ evi aslında büyük ama istasyon kısmı, en azından benim gördüğüm kısım, görece ufak kalıyor. Yatacak yerler (yanlış hatırlamıyorsam sadece 4 yatak) aynı odada. Dolayısıyla uyumak pek rahat olmayacaktır. Çay içip bir şeyler atıştırdım ve fazla vakit harcamadan yola devam ettim. Lo Magia’dan Rifugio Cuney dağ evine olan tırmanış iki etaplı. Şelalenin de olduğu ilk bölümün sonunda bir dağ evine geliniyor ama Cuney daha yukarıda. Oradan tırmanmaya devam ediyorsunuz. Bu kısımda hava güneşliydi.
Rifugio Cuney dağ evine saat 13:17’de 33. sırada varmışım. Rota farklı olduğu için karşılaştırmak tam doğru olmaz ama 2014’den yaklaşık 18 saat önce. 2015’de biz Reboulaz bivak yerine vardığımızda yarış durdurulmuştu. Dolayısıyla Cuney’e gelememiştik. Dağ evinde fazla vakit harcamadım. Hızlıca bir şeyler atıştırıp devam ettim. Rifugio Cuney’dan sonra önce inişli çıkışlı bir yan geçiş etabı var. Arada Col Chaleby olduğunu atlamışım. Col Vessonaz’a tırmanıp sonrasında Oyace’a ineceğiz sanıyordum ama öyle olmadı tabi. Bivacco Clermont’dan önce ters yönden gelen bir iki kişiyle karşılaştım. Bunlardan birisi ile daha önce de farklı yerlerde karşılaşmıştık. Sanıyorum birisini takip ediyor olabilir. Bu arada hafif yağmur atıştırıyordu biraz da rüzgar vardı. Clermont bivak yeri Col Vessonaz’dan hemen önce. Bivak yeri olduğu için ufak. Yine hızlıca sıcak bir şeyler içip devam ettim. 4K’da ters yönden Col Vessonaz’a çıkarken olukça şiddetli rüzgar vardı. Bu sefer de geçidi geçtikten sonra öyle oldu. İniş yer yer dikçe ve çarşak. O kısımlarda ayakkabıya güvenip kayarak inmek mümkün. Sonrasında Arp Damon’a geldiğinizde rahatlıyor. 4K’da buradaki yayla evinde istasyon vardı, bu sefer ise ıssızdı.
Hamburger!
Arp Damon’dan görece dik bir şekilde vadi tabanına indikten sonra Oyace’a kadar orman içerisinde geniş patikada devam eden iniş etabı uzun ve bitmek bilmiyor. Mümkün olduğunca koşmak en iyisi ben de hızlı bir tempo ile ilerlemeye çalıştım (en azından çabaladım diyelim). 2014’den arada evlerin olduğu çayırlık bir alandan geçtiğimiz aklımda kalmış, dolayısıyla o beklentiyle ne zaman geleceğimi merak edip durdum. Ama yanlış hatırlıyormuşum. Vadinin sonunda köprüden geçtikten sonraki tırmanış etabı da sürpriz oldu. Halbuki 2014 için yazdığımız raporda bahsetmişiz! Neyse ki sonrasında Oyace’a varıyorsunuz.
Serkan beni yine kasabanın girişinde bekliyordu.
Oyace’a saat 17:19’da 34. sırada varmışım, 2014’den yaklaşık 18 saat önce. Önceki planlamada 79-80 saat öngörmüşüz ve yine ona uygun bir zaman olmuş. İstasyon boştu ve etrafta pek gönüllü de görünmüyordu. 2014’de burada çok lezzetli fırında Polenta yemiştik. Bu sefer yoktu ama Serkan hamburger getirmişti, yaşasın! Biraz dinlendikten sonra Serkan beni uğurladı ve son ana istasyon olan Ollomont’a doğru yola çıktım.
Oyace ve Ollomont arasında Col Bruson’a tırmanıp iniyorsunuz. Arada Bruson l'Arp’da ufak bir istasyon var. Bruson l'Arp’e ulaşmak için yan vadiye girmemiz gerektiğini hatırlıyordum ama o dönüş bir türlü gelmek bilmedi. Uykusuzluğun da etkisiyle kafanızdaki beklentiler size oyun oynuyor, her seferinde sonraki aydınlık dönüş olmalı diyorsunuz ama öyle olmuyor. Sanıyorum bu bölümde yavaştım. Bruson l'Arp ile Col Bruson geçidi arasındaki mesafe çok fazla değil, temel olarak vadiyi dolaşmak gerekiyor. Geçide ulaştığımda artık hava kararmıştı ve gözlerim kapanıyordu. Burada iki, muhtemelen dağ rehberi, gönüllü ve ufak bir konteyner vardı. İnişe devam etmek yerine yaklaşık bir saat kadar uyudum. Eğer çok yavaş değilseniz geçit ile Ollomont arasındaki kısım aşırı uzun değil. Dolayısıyla belki zorlayıp devam etmek ve orada uyumak da bir seçenek olabilirdi. Tam olarak hata olarak değerlendirmiyorum ama yeniden benzer bir durumda olsam devam ederim. Kalktıktan sonra sıcak bir çay içip inişe başladım. İniş ilk kısımda dik. Yan geçişle vadinin sonuna ineceğimizi biliyordum ama normalde orada yayla evleri vardı ve onların ışıklarını görmeyi bekliyordum. Bu beklenti de boş çıktı :-) Evler oradaydı elbette ama kimseler yoktu. Geniş yola bağlandıktan sonra işaretlemenin yine pek iyi olmadığı bir bölüm var. Belki gündüz problem yaratmıyor olabilir ama gece uzun süre işaret görmediğinizde ve etrafta başka koşucular da olmadığında doğru yolda olup olmadığınız konusunda daha çabuk çelişkiye düşüyorsunuz. Neyse ki bir süre sonra aradaki ufak istasyona vardım. Burada inişin devamındaki geniş ama taşlık zigzaglı yol hakkında uyardılar ve dönüşlerde dikkat etmemi istediler. 2014’den bu kısmı hatırlıyordum, biraz zevksiz bir geçiş gerçekten. İnişin sonunda evlerin arasından asfalt yola çıkıyorsunuz. Serkan ben burada karşıladı. İstasyona varabilmek için asfalt yolda biraz ilerlemek gerekiyor. Arabasıyla gelmiş, önden gitti. Ben de arkasından devam ettim.
Ollomont’da saat 23:02’de varmışım. Arada uyumama ve yavaş gitmeme rağmen sıralamam neredeyse aynı kalmış. 35. olarak gelmişim. Önceki planlamada 83-85 saat öngörmüşüz, limite yaklaşmış. Ollomont genel olarak oldukça iyi geçen bu seneki koşunun biraz da bizim dışımızdaki etkenlerden dolayı kırılma noktası oldu. Önce ayak tabanlarındaki bandajları yenilemem gerekiyordu. İstasyon uyuyan birkaç kişi haricinde hemen hemen boştu, dolayısıyla beklemeden sağlık tarafına geçtik. Burada daha öncekilere göre daha zayıf olmakla birlikte bandajları yenilediler. Sağ ayak bileğimde, aşil tendonunda, ikinci günden itibaren başlayan bir şişlik vardı. Arada acı vermekle birlikte genel olarak koşmama engel olmuyordu. Sağlık görevlisi şişliği gördükten sonra muhtemelen tendinit olduğunu ve yapay tendon yapabileceğini söyledi. Biz de tamam dedik. Bu ikinci ve en büyük hata oldu. Bilekle ilgili ciddi bir sıkıntım yoktu ve çoğu bitmiş azı kalmışken gerek yok demeliydim. Yaklaşık ek yarım saat sonra işini bitirdiğinde bileğim tamamen sargı içerisindeydi ve yukarı aşağı bükemiyordum. Görevli bunun normal olduğunu yaklaşık 2-4 kilometre sonra açılacağını söyledi. Bir bildiği olsa gerek diyerek maalesef hataya devam etmiş olduk ve buna da tamam dedik. Ollomont’dan hemen sonra tırmanış başlıyor. Bileğin hareket edemediğini gördüğümde lütfen çıkartalım dememiz gerekiyordu. Sonrasında istasyonun restoran kısmına geçip bir şeyler atıştırdım. Burada menüden yemek seçiyorsunuz. İlk Tor’da seçenekler oldukça güzeldi. Bu sefer ise diğer ana istasyonlardaki ile aynı yemekler vardı, sadece menüye isimlerini yazmışlar :-) Biraz hayal kırıklığı oldu demesek yalan olur. Ollomont istasyonunda toplamda 1 saat 20 dakika kalmışım. Eğer yapay tendon işlemi olmasaydı en az yarım saat önce çıkmak mümkün olacaktı. Perşembe günü saat 0:22’de Serkan beni uğurladı ve 31. sırada bükülmeyen bilekle yola koyuldum (2014’e göre 16 saat önce).
Yapay tendon üç probleme yol açtı: yavaş ilerleyebiliyordum, bükülmeyen bilek üst bacak kaslarına yük binmesine ve ağrıya yol açtı, en önemlisi aklım sürekli bilekte olduğu için konsantrasyonum bozuldu. Bu durum ise maalesef işaretlemeyi atlayıp yanlış yola girmemle ve kaybolmamla sonuçlandı. Tırmanmam gerekirken yeniden aşağıya neredeyse kasaba seviyesine geri inmişim. İniş beni hangi yöne gidileceği belli olmayan bir başka bir yola attı. Önce bir süre hangi yöne gitmem gerektiğine karar vermeye çalıştım. Sonrasında yapılacak en iyi şeyin Serkan’ı aramak ve konumumu öğrenmek olduğuna karar verdim. Yanımda akıllı telefon yoktu, dolayısıyla konumumu kendim kontrol edemiyordum (batarya süresi ve şarj gereksinimi olmadığı için basit bir telefon tercih ettik; gelecek sefer akıllı telefon bulundurmakta fayda var). Serkan’a ulaşamazsam geldiğim yoldan geri tırmanıp en son işareti bulmaya çalışacaktım. Neyse ki kasabaya yakın olduğum için ulaşabildim. Konum bilgileri sistemden gecikmeli olarak geliyormuş. Onun için tam olarak nerede olduğumu öğrenemedik, ama yaklaşık 20 dakika öncesine kadar doğru yolda olduğum görünüyordu. Arkadan gelen koşucular olduğunu eğer geldiğim yolda geri dönersem onlarla karşılaşacağımı söyledi. Serkan ile konuştuktan sonra önce oturup bilekteki sargıları çıkarttım. Bu hem fiziksel hem de zihinsel olarak beni rahatlattı. Sonrasında indiğim yokuşu geri tırmandım ve yanlış yöne saptığım noktayı buldum. Arada sanıyorum 45 dakikalık bir zaman kaybım oldu. Tam o sırada aşağından bir İtalyan koşucu da geldi. Onunla birlikte Rifugio Champillon’a devam ettik. Tırmanışta arada gözlerim kapanıyordu, onun için dağ evinde yaklaşık 2 saat kadar uyudum. Odaları rahat ama mümkünse devam etmekte fayda var. Kalktığımda hava henüz aydınlanmamıştı. Ben bir şeyler atıştırken Stephanie kapıdan çıkıyordu. Arada beni yakalamış (Ollomont’dan benden 2 saat 20 dakika sonra çıkmış). Dağ evi ile Col Champillon geçidi yakın mesafede. Geçitten geçip inişe başladığımda hava yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı.
Col Champillon geçidinden inişte yine vadinin sonuna yan geçiş yapıyorsunuz. Sonra yön değiştirip Ponteille Desot istasyonuna iniliyor. İnişin ilk kısmını değil ama bu bölümünü hatırlıyordum. İstasyonda kısa bir tuvalet molası verip sıcak bir şeyler içtim ve yeniden yola koyuldum. Vadinin diğer tarafında geçtikten sonra hava aydınlanmış olmasına rağmen gözlerim yeniden kapanmaya başladı. Yokuşun başında bir hayvan çifliği var. Sahipleri dışarıdaydı. 10 dakika kestirmek için izin istedim, 30 dakika sonra beni kaldırdılar :-) Arada iki kişinin geçtiğini söylediler. Buradan Saint Rhemy en Bosses’e kadar olan iniş rahat geçti. Hızlı gittiğimi söyleyemem ama aşırı yavaş da değildim. Mantara benzeyen lambaları görmeye başladığınızda yaklaştınız demektir. Serkan beni yine kasabanın girişinde karşıladı.
Saint Rhemy en Bosses’e saat 10:47’de 42. sırada gelmişim (2014’den 13 saat önce). Arada 11 kişi beni geçmiş. Sanıyorum eğer Col Bruson yerine Ollomont’da uyumuş olsam, bilekle ilgili problem ve yol açtığı olaylar da olmasa bu kısım 3-4 saat daha kısa sürebilirdi. Önceki planlamada 92-94 saat öngörmüşüz, yaklaşık 96.5 saat sürmüş. Son tırmanış öncesi burada 45 dakika kadar uyudum. Bu pek iyi bir karar olmamış. Öncesindeki gecikmeler ile birlikte beni ve az sayıdaki koşucuyu havanın kötü olduğu zaman dilimine atmış oldu. Serkan ile Courmayeur’de buluşmak üzere vedalaşıp yola çıktığımda hava kötü değildi. Merdeux’ye yaklaşırken ise şiddetli yağmur ve sonrasında kar yağışı altında kaldık. Aramızda biraz mesafe olmakla birlikte Stephanie göz temasını koruyabilecek şekilde önümde gidiyordu. Rifugio Frassati dağ evine vardığımda oldukça ıslanmış ve üşümüş durumdaydım. Saat 14:43’de 40. sırada gelmişim. Kar yağışı devam ediyordu. Dağ evine girince eğer devam etmek istiyorsam kramponları takmam gerektiğini söylediler. Dağ evi ile geçit arasındaki mesafe uzun değil. Aslında burada fazla vakit kaybetmeden devam etmek daha iyi bir seçenek olabilirdi. İçeride oldukça fazla sayıda gönüllü vardı ama Stephanie (oldukça bitkin ve kötü bir durumdaydı) ve benden başka koşucu yoktu. Biraz da onun etkisiyle havanın iyileşmesini beklemeyi tercih ettim. Nitekim bizden önceki koşucu saat 14:00’de varmış ve muhtemelen kötü havaya denk gelmemiş olabilir. Sonraki 45 dakika - 1 saat içerisinde görece fazla sayıda koşucu geldi ve birlikte grup olarak çıkmaya karar verdik. Arada kar yağışı da azalmıştı. Çıkışta herkesin kramponlarını kontrol ettiler. Geçide doğru yükseldikçe hava açtı. Karlarla kaplı oldukça güzel bir manzara olduğunu söyleyebilirim. Tor gibi bir koşudan kalan en değerli hatıralar işte bunlar oluyor. Dağ rehberleri patikayı temizliyorlardı. Gruptakilerin bir kısmı önden hızlı gittiler. Tor'un son geçidi olan Col Malatra’da geçmek her zaman için güzel bir duygu! İniş karlı ve aşağılarda çamurlu olduğu için görece sonuna kadar kramponları çıkartmadım. Arada beni geçen birkaç kişi daha oldu.
Col Malatra inişinin sonunda vadiye inilen noktaya bir istasyon konulmuş (sanıyorum Malatra olarak geçiyor). Burası daha önceden yoktu. Vadiden Refugio Bonatti’ye iniyor ve klasik UTMB rotasına bağlanıyordunuz. Onun yerine önce Pas Entre Deus Sauts’ye tırmanıyor ve bir yan vadiye geçiyorsunuz. Tırmanışın ilk kısmında patika pek yok, onun yerine araziyi sık bayraklarla işaretlemişler. Rifugio Frassati dağ evinden birlikte çıktığımız grupta yarışı kadınlarda 3. olarak bitirecek Marina Plavan’da vardı. Burada tempomuz benzerdi ve inişlerde benden hızlı gidiyordu, ben de peşine takıldım. Vadiden UTMB rotasına bağlanılan Arminaz ve sonrasında Lechey Desot’a birlikte indik. Burada biraz da işaretlemenin azlığından dolayı üçüncü hatamı yaptım diyebiliriz. Daha önce birçok defa bu patikadan geçmiş olmama rağmen Rifugio Bertonne yerine Val Ferret’ye doğru indiğimizi sandım ve Marina’ya doğru yolda olmayabileceğimizi söyledim. O ise doğru yolda olduğumuzu söyleyerek koşmaya devam etti. Ben durup Serkan’ı aramayı tercih ettim. Eğer onunla devam etmiş olsaydım muhtemelen 50 dakika daha erken ve 47. sırada koşuyu bitirmiş olacaktım :-) Serkan konum bilgilerinin güncel olmadığını ama çok büyük ihtimalle doğru yolda olduğumuzu söyledi. O arada arkadan gelen başka bir koşucu ile karşılaştık. Yanında akıllı telefon vardı ve harita üzerinde doğru yolda olduğumuzu teyit etti. Onun arkasından devam ettim ama tempom biraz düşmüştü. Rifugio Bertonne dağ evine varmam beklediğimden daha uzun sürdü. Arada hava da soğumuştu ve biraz üşüdüğümü söylemeliyim.
Rifugio Bertonne’a geliş sürem kayıt edilmemiş ama 20:10-20:30 arasında olduğunu tahmin ediyorum. Burada içeri girip üzerime kalın bir şeyler giymem gerekti. Ellerim üşüdüğü için bulaşık eldivenlerini de geçirdim. Normal eldivenler fırtınadan geçtiğimizde ıslamıştı. Böylece kullanılmamış malzeme kalmamış oldu :-) Şimdi düşündüğümde bu kısım da biraz gereksiz görünüyor, dağ evinden bir süre sonra orman içerisine giriliyor. Dişimi sıksam sanırım vakit kaybetmeden doğrudan inişe devam edebilirdim. İnişin sonlarında işaretleme yine pek iyi değildi. Daha önce çok defa geçtiğim için doğru yönde gittiğimi biliyordum ama araba parkını geçip Courmayeur’ün üst kesimlerine gelince içime bir kurt düşmedi değil. Kasaba çok ıssızdı ve çok geç bir saat olmamasına rağmen kimseler yoktu. Önümde giden başka koşucular da görünmüyordu. Acaba hayal mi görüyorum dedim. Neyse ki ters yönden gelen ufak bir grup insanla (sanıyorum İngiliz veya Amerikalıydılar) karşılaştım ve bana doğru yönde gidiyorsun dediler. Onların haricinde start alanını geçip artık merkeze gelinceye kadar ıssızlık devam etti. İşin garibi merkezde karşılaştığım insanların bir kısmı da hiç bir tepki vermiyorlardı. Yadırgatıcı bir durum gerçekten. Biraz da bunun etkisiyle finişe garip bir şekilde ne oluyoruz diyerek girdiğimi itiraf etmeliyim. Serkan’ı görünce tamam dedim, bitti :-) İyi ki varsın kardeş!
Finişten sonra Tolga ve Özgür’ün durumlarını konuştuk. Serkan sağlık sebepleriyle Tolga’nın devam etmesine izin vermediklerini ve spor merkezinde olduğunu söyledi. Özgür yarış öncesinde de biraz rahatsızdı, koşu da her ikisi de balgamlı öksürüğe yakalandılar. Finiş alanının hemen arkasındaki binada istasyonlardaki yiyecek ve içeceklerden vardı. Bir şeyler atıştırıp Tor logolu biralarımızı aldık (öncekiler de içilmemiş olarak duruyor, bir gün açarız). Bizi spor merkezine bırakacak arabayı biraz beklememiz gerekti.
Spor merkezinde Tolga ile buluştuk. Hızlı bir duşun ardından ayakları sağlık görevlilerine gösterdik. Sol topuk fena durumda değildi ama sağ topukta büyük bir kısımda deri tamamen kalkmış durumdaydı. Dezenfekte edip yeniden pansuman yaptılar. Doktor sol ayak baş parmağında matriksin zedelenmemiş olduğunu söyledi ve bantlamakla yetindi. Sanıyorum tırnak bir süre sonra düşecek ama henüz tutunuyor. Sağ ayak bileğindeki şişlik ise yaklaşık bir hafta 10 gün sonra indi. Yarış boyunca herhangi bir ilaç kullanıp kullanmadığımı sordu ve hayır deyince biraz şaşırdı. Şişen ayak bileğini Serkan ile kremlemiştik. Onun haricinde ağrı kesici ilaç veya tuz tableti benzeri desteklere ihtiyaç duymadım. Mideme dokunduğu için toz içecek veya jel de kullanmıyorum. Yanımda taşıdığım Snickers benzeri barlar ve istasyonlardaki yiyecekler yeterli oldu. Sağlık kontrolünden sonra restoran kapanmadan hemen önce yemek yeme şansımız da oldu (kayıt sırasında bunun için bir kupon veriyorlar). Az ama lezzetli ve güzeldi! Masajı es geçtim. Serkan Pre Saint Didier’de Airbnb’den bir yer ayarlamıştı. Arabayla oraya geçip uykuya daldık. Sonraki iki gün ise Özgür’ü takip ettik ve destek verdik. O da Cumartesi sabahı koşuyu tamamladı.
Yarış sonunda topukların durumu.
Courmayeur’e saat 21:36’da 107 saat 16 dakikada 54. sırada varmışım. 100 saat biraz zor olmakla birlikte 102-103 saat civarında bitirmek mümkün olabilirdi, artık başka sefere. Sezon içerisindeki hazırlıkların ve Serkan’ın desteği ile hem fiziksel hem de zihinsel olarak rahat başladığım ve genel olarak güzel geçen bir koşu oldu. Koşunun hemen başındaki su toplamaları ve sondaki yapay tendon macerası şansızlıktı ama bunları da oyunun bir parçası olarak düşünmek gerekli. Tor gerçekten farklı bir koşu. Bir patika ve dağ koşusu elbette ama onun ötesinde isminde de geçtiği gibi bir dayanıklılık koşusu. İnsan sınırlarını keşfediyor. Umarım gelecek senelerde ülkemizden daha geniş katılım görebiliriz. Dağlarda ve patikalarda görüşmek dileğiyle!
Ekip!